Kürdistan’da 15 yıldır yerel yönetimler anlayışımızı deneyimledik. Merkezi devlet sisteminin bir izdüşümü olan yerel yönetimlerde değişimi sağlamak çok da kolay bir iş değildi. Bu egemen anlayış karşısında halkçı demokratik yönetimleri geliştirmek, öncelikle kararlılık ve başarıya olan inancımızla mümkün oldu. Bir zorlama içinde olmakla beraber önemli adımların da atıldığı söylenebilir. Egemen zihniyetin sınırları zorlanmış, kimi alanlarda da aşılmıştır. Kendini ve kenti yönetme anlayışı büyük oranda geliştirilmiş, halkın kararlara katılımı teşkil edilmiş; büyük ölçüde de sağlanmıştır.

Rantçı, bireyci, aşiretçi, aileci talan anlayışı yerine, halkçı şeffaf ve demokratik bir yerel yöneticilik algısı toplumsal olarak şekillendiğinden dolayı beklenti de doğal olarak artmıştır. Ekolojiye, kadına ve toplumsal ihtiyaçlara karşı hassas olma ve katılımcılığı geliştirmeye dönük atılan adımlar çok önemlidir. Ancak bu çabalar ve emekler tam olarak bir sisteme dönüştürülememiştir. Bir farkındalık yaratılsa da, yerel yönetimler iktidar alanı olmaktan çıkarılıp, bir öz yönetim anlayışı hakim kılınamamıştır.

Eril zihniyet değişti

Biz kadınlar, yerel yönetimlere talip olurken, mevcut erkek zihniyeti ile yönetilen sistemi reddederek topluma yeni bir model olan demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü yönetim anlayışını vaat etmiştik. Bu kapsamda yürütülen seçim çalışmaları sonucunda kadınlar büyük başarıyla seçilmişlerdir. Gelinen aşamada, bu alanlarda, yüzlerce kadın seçilmiş bulunmaktadır. Kadınların içinde bulunduğu sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ailesel koşullar göz önüne alındığında bu gelişmeler bir devrim niteliğindedir. Kadınlar bu alanlara gelebilmek için her biri tek tek çok ağır bedeller ödedi ve ödemeye de devam ediyor. “Kimdir? Nereden gelmiş? Eğitimi nedir? Emeği nedir?” ve daha birçok incitici soruya muhatap olmuşlardır. Ancak biz kadınlar ‘kazanımlar uğrunda mücadele edilmişse anlamlıdır’ diyerek yolumuza devam ettik. Bu alanlardaki temsiliyetimiz genel olarak yönetimlere önemli bir düzey kazandırmıştır. Her şeyden önce yönetimlerdeki eril ve cinsiyetçi dil ve üslup büyük ölçüde değişmiştir. Kurumlardaki kadınlara evindeki annesi, eşi, kız kardeşi gibi davranan emir kipi ile konuşan talimat veren anlayış minimize edilerek, bu konuda gerektiğinde kimi yaptırımlar uygulanmıştır. İlk dönemlerde kadın başkanlara “başkan bey, reis bey” denilerek komik anlar yaşansa da bu dilin değiştiği söyleyebiliriz. İlk dönemlerde kadın yapabilir mi anlayışı varken, şimdilerde toplum; kadın daha iyi yapar noktasına gelmiştir. Birçok yerelde adaylarımız kadın olsun talebi kadınlar olarak yürüttüğümüz başarılı pratiğe işaret etmektedir. Yerel yönetimler alanında önemli değişimler ve başarılar olsa da kadın öz yönetim anlayışını tam olarak açığa çıkarmak, demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma eksenli bir model oluşturmak ve her yönüyle işte bu bir kadın kentidir diyebileceğimiz noktada değiliz. Kadın modelinin oturtulamamasında içsel ve dışsal nedenler olduğu aşikardır. Bu dönemde, Amed’den başlayarak tüm kadın belediyelerinde bu modelin oturtulması, yaşamsallaşması temel öncelik olmalıdır. Ancak bu anlayış yalnız kadın belediye başkanlarının olduğu alanlarla sınırlı olmamalı tüm belediyelerde genelleşmelidir.

Örnek yönetimler yaratıldı

Kadın farkındalığını yaratmak, her zaman temel hedefimiz olmuşsa da, kadınlar lehine hangi projeleri geliştirdik ne kadarını hayata geçirdik. Kadın meclislerini ne kadar işlevli kıldık, kadın iradesini ne kadar açığa çıkardık gibi daha birçok sorgulamayı da sürekli canlı tutarak hareket edebilmeliyiz. Bu konudaki kıstasımız, herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği kararlara katılacağı, özgür ve demokratik bir yönetim anlayışıdır. Türkiye genelinde seçilmiş kadınlar, zaman zaman bir araya gelip deneyim paylaşımı toplantıları yapmış ve çok çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır. Bölgemizdeki gelişmeleri şaşkınlıkla karşılayan Türkiyeli kadınlar, bu gelişmeleri takdirle karşılamışlardır. Birçok kadın akademisyen bu gelişmeleri yakından takip etmek için bölgeye gelerek araştırma-incelemeler yaparak tezler yazmaya başlamışlardır. Feminist kadın çevreleri ve Türkiye’deki kadın kurumları Kürt kadınlarının başarılarını takdir edip destek olmaya çalışmışlardır. Bu çalışmalar sonucunda yaratılan farkındalığı ve küçümsenmeyecek düzeyde yapılan kimi çalışmaları da hatırlamak yararlı olacaktır. Zira büyük çoğunluğu Türkiye’de ilk kez yapılan çalışanlardı. Örneğin kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için ilk kez 2005 yılında işçi ve memur sendikaları ile yapılan sözleşmelere ek maddeler yerleştirildi. Buna göre, kız çocuğunu okula göndermeyen personelin erkek çocuğuna verilen eğitimi kesmeyi, eşine şiddet uygulayan personelin maaşını kendisine değil eşine vermeyi, ikinci evliliğini (kuma evliliği) yapan personelin tazminatsız işten atılması sözleşmelere eklenen kimi maddelerdi. Yine 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadın personellerin ücretli izinli olması ve personel için yılda birkaç kez organize edilen kültürel etkinliklere ailece gelme zorunluluğu da bu düzenlemeler arasında yer almıştır. Mahalle etkinliklerinde yapılan toplu organizasyonlarla kadınlar, sinema, tiyatro ve pikniklere götürülmüşlerdir. Hayatlarında ilk kez böyle bir etkinliğe katılan kadınların olması da duygusal anlar yaratmıştır. Yeşil alanlar ve parklar kadınların çocuklarıyla rahat vakit geçirebileceği şekilde düzenlenmiştir. Yine ekonomik durumu kötü olan ailelerin yararlanabileceği çamaşır evlerinin açılması, temizlik ürünlerinin belediyelerce karşılanacak şekilde kurulması önemli çalışmalardandır. Kadının ekonomik alana katılımını sağlamak ve kadın emeğiyle yapılan ürünleri değerlendirmek için açılan semt pazarları da önemli çalışmalardandır. Kadın spor kulüpleri açılarak kadınların sportif aktivitelerden yararlanabilmelerinin önü açılmıştır. Belediyelerde açılan eğitim destek evlerinde anadilde eğitimin yanı sıra toplumsal cinsiyet eğitimlerinin verilmesi farkındalık yaratmada etkili olmuştur. İşe personel alımında dikkat edilen kota uygulaması; kadın personel sayısını artırmıştır. Yerelde gelişen kadın sorunlarını çözmek amacıyla kurulan kadın danışma merkezlerinde sosyolog, psikolog ve hukukçularla kadınların sorunları için çözüm yolları aranmıştır. Bu uygulamalar kadın belediye başkanlarının bulunduğu belediyelerle sınırlı kalmayarak, genelleşmişlerdir. Böylesi pratik örnekleri çoğaltmak mümkün. Dikkat çekmeye çalıştığımız yaratılan farkındalığın önemidir. Bu uygulamalar ve çalışmalar bölgede yayılarak herkesi düşünmeye sevk etmiştir. Yarattığı pozitif etki herkeste, özelde de kadınlarda büyük coşku yaratmış ve takdirle karşılanmıştır.

Eşbaşkanlık özgürleştirir

Kadın hareketinin yürüttüğü mücadele ve tüm bu çalışmaların sonucunda kadınlar yola eşbaşkanlık sistemiyle devam edecekler. Eşbaşkanlık, demokratik sistemin esası olduğu için, demokratik ve özgür belediyecilik anlayışı ancak bu sistemle yaşamsallaşarak hayata geçirilebilir. Eşbaşkanlık sistemi, siyasetin demokratikleşmesinin, halk belediyeciliğinin geliştirilmesinde ve demokratik siyasetin esasında stratejik bir yol oynayabiliriz. Kısacası eşbaşkanlık sistemi belediyeleri demokratikleştirir özgürleştirir.

Biz kadınlar inanıyoruz ki, 2014-2019 yılları arasında yürütülecek hizmetler çok büyük bir zihniyet değişimi yaratacaktır. Erkek egemen sistemin yolumuza örecekleri tel örgüleri parçalayarak halkımızın özlediği demokratik özerk yönetimleri inşa edeceğiz. Özerk yerinden yönetim anlayışıyla kentlerimizi öz kimliğine kavuşturmak temel hedefimiz olacaktır. Bu temelde kentlerimizde devasa büyüyen adeta insanı yutan beton yığınlarına AVM’lere ve tüm toplumu ötekileştiren felç eden “uygarlık” abidelerine Gezi ruhuyla izin vermeyeceğiz. Doğal toplumun mimari anlayışı ile ‘ax û av’dan yapılan evler teşvik edilerek daha sağlıklı bir yaşamın öncülüğü yapılacaktır. Kısacası mimariden üretime, ormanından suyuna, insanına kadar özgürlüklerle kişilik, kimlikli olarak varlığını güvenceye alarak sürdürülebilme durumuna getirilecektir. Kooperatifçilik ve komünal ekonominin gelişimine katkı sunacak, imkanlar birleştirilerek yeni alanlar oluşturularak yerindeliği güçlendirmek esas alınmalıdır. Aşırı kentleşmenin önüne geçen dengeli dağılımla tarım alanlarını koruyan köy yaşamını güçlendiren, kolaylaştıran, özendiren hizmetleri geliştirmek, öz yönetime katılımın, güvenin ve kendine ait kılmanın teminatı olacağız. Organik tarımın geliştirilmesi sağlanarak, yönetici olduğumuz özerk bölgelere GDO’lu ürünlerin girişine izin vermeyeceğiz. “Ütopya genelde sanıldığı gibi olmayacak şey değil; olabilir olduğu halde, henüz olmayandır” sözü tam da bu alan için söylenecek bir cümledir. 31 Mart sabahı Kürdistan’da tüm halkımız bu düşüncelerin yaşamsallaşacağı gerçeğiyle uyanacaktır. Yolumuz açık olsun.

(Not : Leyla Güven Cihanbeyli-Yapalılı, Viranşehir Belediye başkanı görevini yürütürken KCK davaları kapsamında rehine alındı,halen zindanda, sayın Güven aynı zamanda Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Komisyonu üyesi, komisyon üyeleri kendisini zindanda defalarca ziyaret ettiler ve serbest bırakılmasını talep ettiler)