Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele İnisiyatifi, Amed'de gerçekleştirdiği "Savaş ve çatışma bağlamlarında toplumsal cinsiyet ve şiddet" başlıklı çalıştay ile başta Êzîdîler olmak üzere DAİŞ'in elinde bulunan kadınların nasıl özgürleştirilebileceğine ilişkin tartışmalar yürüttü. İnisiyatif, bir taraftan da bu çalışmanın bir devamı olan kadınların rehabilite edilmesi ve bu sürecin hukuki mücadelesinin verilmesini tartıştı. İnisiyatif üyesi Sabriye Orak, ilk amaçlarının 3 Ağustos 2014'te DAİŞ çetelerinin saldırısına uğrayan kadınların durumunu kamuoyuna taşımak ve gündem oluşturmak olduğunu ifade etti. Orak, DAİŞ'e karşı silahlı mücadele yürüten yapılar ve koalisyon güçleri üzerinden kadınlara ulaşmaya çalıştıklarını aktardı. 

 

Geniş alanlara yayılmış bir ticaret sektörü sözkonusu

Kadınların satıldıkları köle pazarlarının kurulduğu ülkelere ulaşmaya çalıştıklarını ifade eden Orak, "Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Irak'ın Musul şehri gibi yerlerde ve Şengal'in kurtarılmamış kısmında tutulan kadınlar buralarda pazarlanıyor. Bu harita içerisinde bir ticaret sektörü var. Başka yerlere satılarak daha geniş alanlara yayılmış olabilir. Afrika'ya kadar yayılmış olabilir. Ya da başka ülkelerde de olabilir. Bu ülkelerin sınırları içerisinde bu tür ticaret sektörünün önünü almak için böyle bir platforma ihtiyaç duyduk" dedi. 

DAİŞ'in elinde çoğunluğu Êzîdî, 2 bin 150 veya 2 bin 200 Türkmen, bin civarında Süryani olmak üzere 4 bin ila 7 bin arasında kadın ve çocuğun bulunduğuna dikkat çeken Orak, kadınların savaş içerisinde komutanlar öldürüldüklerinde kaçma fırsatı bulduklarını kaydetti. 

 

Yaşadıklarını kader olarak görmüyorlar

Kaçırılan kadınların başlarında nöbetçilerin tutulduğunu ancak buna rağmen ilk günden itibaren kaçma planları yaptıklarını dile getiren Orak, "Bir kadının bize verdiği beyan şu: 'Ben 3 defa kaçmaya çalıştım. Her kaçmaya çalıştığımda bana bir ceza uyguladılar.' Baş aşağı asıyorlarmış ve ayaklarının altını kızgın maddelerle dağlıyorlarmış yürüyemesin diye. Her defasında kaçmaya çalışmış ve son seferinde iki küçük çocuğuyla birlikte kaçabilmiş. Bunu kader olarak görmeyip, kaçmayı kafasına koyan kadınlar gerçeği var" şeklinde konuştu. 

 

'Öfkeyi mücadeleye dönüştürmek istiyoruz'

Çok sayıda kadının da tecavüze uğramamak için kendi yaşamından vazgeçmeyi tercih ettiğini ancak bir mücadele çizgisini ortaya koyan kadınların da var olduğunu belirten Orak, kadınların kurtarılması için mücadeleyi büyütmek istediklerini söyledi. 

Kadınların uğradığı şiddete dikkat çeken Orak, şunları vurguladı: "Nasıl Müslümanlaştırıldıklarını anlattılar. Tecavüzün yöntemlerini, küçük kız çocuklarına dahi nasıl tecavüz edildiklerini anlattılar. Büyük bir öfke, mücadele ve örgütlenmenin gerekliliğini daha fazla açığa çıkarıyor. Kadınların, kendilerini bu coğrafyada nasıl savunmaları gerektiğini açığa çıkarıyor. Bunu böyle mücadeleye dönüştürmek istiyoruz." 

 

Kendi topraklarında rehabilitasyon

Kadınların DAİŞ elinden kurtarıldıktan sonra artık o kadınların nasıl rehabilite edileceğinin tartışılmaya başlandığını ifade eden Orak, şunları kaydetti: "Bu kadınların kendi topraklarında, kendi dili ve kültürü içinde nasıl rehabilite edilebilir çerçevesinde bir tartışma yürüttük. Burada bir rehabilite merkezi açmayı düşünüyoruz. Bu travmayı medikal olarak kimi kamplarda çözebiliriz yaklaşımından ziyade, gördük ve tanıklığını da yaptık, hem kültürel hem de doku olarak, aynı dilde konuşan kadınlar olarak daha iyi rehabilite edebiliyoruz." 

 

Yaşananlar arşivleniyor

Aynı coğrafyadan kadınlar olarak kurdukları temaslarda kadınların daha fazla kendilerini rahat hissettiklerini gözlemlediklerini aktaran Orak, bu anlamda kadınların daha fazla yaşama tutunduklarını söyledi. Bu zamana kadar yürüttükleri çalışmalar kapsamında yaşananları belgelemek adına da bir çalışma yürütüldüğünü söyleyen Orak, tanıklıkların dinlendiğini, formlar doldurulduğunu ve arşivlendiğini ifade etti. 

 

DAİŞ'e karşı mücadele hattı

İnisiyatif üyesi avukat Reyhan Yalçındağ da, zorla alıkonulan bütün kadınlar için DAİŞ'e karşı bir mücadele hattı çıkarmaya çalıştıklarını söyledi. DAİŞ'in elinden kurtulan kadınların verdiği bilgilerin oldukça önemli olduğunu belirten Yalçındağ, "Büyük bir ihtimalle Kuzey Afrika hattına kadar, Arap Emirlikleri, Irak, Suudi Arabistan gibi ülkelere satılan kadınlar da söz konusu. Tek bir kadın bile kalmayıncaya kadar kesinlikle bu mücadele hattı bizim için var olmaya devam edecektir" dedi. 

 

Egemenler mazlumlara sessiz kalıyor

Yalçındağ, dünyada bütün egemen devletlerin, soykırım ve savaş suçuna maruz kalanlar mazlum halklar olunca sessiz kaldıklarına işaret etti. Yalçındağ, şöyle konuştu: "DAİŞ'i DAİŞ yapan güçler hangi güçlerdir demek ayrı bir mesele, ama gökten zembille inmediğine göre, Ortadoğu gibi kadim bir coğrafyaya sürülmeleriyle nasıl bir süreç yaşandığı ortada. Ama bununla ilgili tek bir uluslararası güç, bu suçların sorgulanmasıyla ilgili bir adım atmıyor. Çünkü Kürt halkı mazlum bir halktır. Kürt halkı kendini savunmak dışında asla ve asla bir başkasına saldıran güç değil. Dolayısıyla da bu savaş suçlarından Kürtlere yapılanların tanınmasıyla alakalı bir durum söz konusu." 

İnisiyatifin mücadele ayaklarından birinin hukuksal mücadele olduğunu ifade eden Yalçındağ, özel olarak kadın bedeni ve kadına yönelik cinsel suçlara ilişkin Birleşmiş Milletler aracılığıyla Lahey'de Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde dava açma çalışmalarının başladığını ifade etti.

 

Esir kadınlar için ortak mücadele çağrısı

Amed'de düzenlenen 2 günlük "Savaş ve Çatışma Bağlamlarında Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet" çalıştayının sonuç bildirgesi düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. 

Çalıştayda ortaya çıkan tespit ve gözlemler sıralandı. Buna göre DAİŞ çetelerinin sistematik cinsel işkence, tecavüz, köleleştirme, cariyeleştirme uygulamalarını soykırım siyasetinin bir parçası olarak Êzîdî halkına yönelttiği, bunun neticesinde sadece Şengal'de 400 bin Êzîdînin yurdundan edildiği, ezici çoğunluğu Êzîdî olmak üzere 4 bin ila 7 bin arasında kadın ve çocuğun halen DAİŞ tarafından zorla alıkonulduğu kaydedildi. 

Bildirgede,  DAİŞ'in 'savaş ganimeti' olarak kaçırıp köle ve cariye pazarlarında defalarca sattığı yetişkin kadınlar ve kız çocukları, bugün Irak, Suriye, Katar, Suudi Arabistan, BAE sınırlarını içine alan geniş bir coğrafyada alıkonulmaktadır” tespitine yer verildi.  

Bugüne kadar yaklaşık bin 500 Êzîdî kadın ve çocuğun DAİŞ çetelerinin elinden kaçtığı aktarılan bildirgede “*Kaçabilenler, ailelerinden hayatta kalanların bulunduğu kamplara sığınmaktadırlar. Bu kampların tüm sakinleri halihazırda son derece yetersiz beslenme, barınma, bedensel ve ruhsal sağlık, güvenlik ve toplumsal destek imkanlarına sahiptir. DAİŞ'in elinden kurtulmayı başararak buralara ulaşan kadın ve çocuklar, hem bu sorunlarla daha akut bir düzeyde boğuşmakta, hem de kendi cemaatleri tarafından dışlanma ve horlanma pratikleri ile karşılaşmaktadırlar” denildi. 

 

Eylem kararları

Çalıştay'ın eylem kararları ise şu şekilde sıralandı:

* DAİŞ tarafından zorla alıkonulan kadın ve çocukların kurtarılması için uluslararası topluluklar, insan hakları ve kadın örgütleri nezdinde diplomatik çalışmalara hız verilecek, ortak eylem gündemleri ve takvimleri geliştirilecektir.

*  Êzîdî'lere yönelik DAİŞ katliamının, BM Sözleşmeleri çerçevesinde 'jenosit' olarak kabulü için diplomatik ve hukuksal mücadele yürütülecektir. 

*  Bu jenosidin gerçekleşmesinde rolü olan tüm örgüt, devlet ve faillerin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanabilmeleri için belge ve kanıt toplayacak, BM Güvenlik Konseyi nezdinde girişimlerde bulunacağız.

*  DAİŞ'in kadınları ve çocukları köle olarak sattığı iddia edilen Katar, Suudi Arabistan, Irak, BAE gibi ülkeler ile Türkiye gibi geçiş güzergahı olarak kullanılan ülkelerde faaliyet gösteren kadın kurumlarıyla iletişim ve ortak mücadele geliştirmek ve bu devletleri teşhir etmek için farklı eylemsellikler (imza kampanyaları, oturma eylemleri, yürüyüşler, tanıtıcı videolar, mektup kampanyaları) önceliklerimizdendir. 

*  DAİŞ tarafından zorla alıkonulan kadın ve çocukların durumları hakkında farkındalığı artırmak ve çok aktörlü eylem hatları geliştirmek üzere uluslararası basın ve medyanın etkin kullanımı son derece önemlidir. 

*  Bu amaçla uluslararası alanda tanınırlığı olan akademisyen, hukukçu, sanatçı, gazeteciler, yazar kadınları harekete geçirmek için kampanyalar örgütlenmeyi hedefliyoruz.

* Platformumuz, yürütmekte olduğu ve planladığı tüm çalışmaları Kürdistan ve Avrupa'da faaliyet gösteren Êzîdî kadın örgütleriyle ortaklaştırmayı ilkesel bir tutum olarak benimsemektedir.

* Aynı şekilde, DAİŞ'ten kurtulmayı başararak ailelerine geri dönebilen Êzîdî kadınların kendi toplumlarınca kabulü ve yeniden entegrasyonunun kolaylaştırılması için yereldeki cemaat yetkilileri, kanaat önderleri ve kadın örgütleri ile dayanışma ve işbirliği içinde hareket etmeyi esas alıyoruz.

* Bunların yanı sıra, DAİŞ şiddetine maruz kalan tüm kadınlar için Diyarbakır'da Rehabilitasyon ve Güçlendirme Merkezi kurma çalışmalarımıza hız vereceğiz.

Basın açıklamasında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası'nın, DAİŞ tarafından alıkonulan kadınlar için mücadeleye adanması için yerel ve uluslararası kadın örgütlerine çağrı yapıldı. 

 

DİHA/AMED