salihyazar @ ybhaber.com

 PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİKLERİ

 Peygamberimizin birçok hanımla evlenmesine ve bunlarla ilgili anlatılan çeşitli hikâyelere gelince; Kuran’da Peygamberimizin hiçbir hanımının ismi geçmez. Peygamber’in 9 yaşında bir kızla evlendiği de Kuran’da değil, uydurmalarla dolu hadislerde geçer (Bu konudaki hadisler kendi içlerinde de çelişkilidir).

Peygamberimizin hanımlarıyla ilgili anlatılanların % 99’u hadis kaynaklıdır. Yani bu hikâyeler güvenilir değildir. Peygamberimizin uygunsuz bir şey yapmayacağı apaçık ortadadır.

Kuran’da Peygamberimiz için “Bundan sonra güzellikleri ne kadar hoşuna gitse de evlenmen sana helal olmaz.” (Ahzab Suresi 52) diye yasak getiren ayet bulunmaktadır. Bu ayet inmeden önce diğer inananlar için helal olan her şey, Peygamber için de helaldi. Bu ayetle diğer insanlara getirilmeyen bir kısıtlama Peygamber’e getirilmiştir. Ahzab suresi 28. ayette ise Peygamber’in bir hanımı şayet ondan boşanmak isterse, boşanmanın maddi bedelini karşılayıp boşaması söylenir. Yani diğer hanımlar gibi, Peygamber’in hanımları da kendi gönül rızalarıyla evlenmişlerdir ve istedikleri an nafaka alıp boşanabilmektedirler.

Kendi döneminin şartları, kendi kısmeti ölçüsünde, Kuran’a ters düşmeden, Peygamber de evlilik yapabilir ve yapmıştır. Bizi alakadar eden her bilgi Kuran’da mevcuttur. Bunun dışındakilerle din adına uğraşmak abesle iştigaldir. Peygamberimizin elçi sıfatıyla bize getirdiği Kuran, dinimizi oluşturur.

Uydurma hadislerin de karıştığı kesin olan Peygamberimizin özel hayatıysa; ancak o dönemde ve o dönemin şartlarında yaşayarak değerlendirilebilir. Peygamberimiz, Kuran’ın serbest bıraktığı konularda, kendi kültürü, içinde bulunduğu dönem ve şartlara göre, yani “tarihsel” olan, insanlara evrensel örnekler sunmayan tercihler yapmıştır. Peygamberimizin yaşadığı hayatın Kuran dışı detaylarını “sünnet” başlığıyla sunmuş olanlar; “sünnet”in dinin evrensel bir bölümü gibi algılanmasına sebep oldular, bu yaklaşım ise döneme ve şartlara bağlı “tarihsel” olguların algılanamamasına yol açtı. Bu algılama bozukluğu ise Peygamberimizin evlilikleri gibi konuların hatalı bir bakış açısıyla değerlendirilmesine sebep oldu.

Günümüzde hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu belli olmayan hadislerle Peygamber’in özel hayatı hakkında tartışmaya imkân yoktur ve “tarihsel” olan bu alanı tartışmamıza gerek de yoktur. Hadis uydurmacılığının ve “evrensel sünnet anlayışının” bıraktığı kötü miraslardan biri de bu gereksiz tartışmadır.

 KADINLARIN ŞAHİTLİĞİ

 Kuran’la ilgili mezhepçi anlayış tarafından çarpıtılmış konulardan  bir tanesi de kadınların şahitliğidir.

Kuran, kadın ile erkeğin şahitliğini bir tutar, hiçbir yerde “bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir” diye geçmez. Örneğin zinanın tespitinde 4 şahit gerekir ve Kuran’da bu şahitler 4 kadın veya 2 erkek, 4 erkek veya 8 kadın gibi ifadeler kullanılmadan 4 şahit diye belirtilir. Yani herhangi 4 şahit işlevi görür.Kadın erkek ayrımı yapılmaz.

Kadınla kocasının şahitliklerinin birbirleriyle çeliştiği, kadınlara zina isnadıyla ilgili durumda da; kocanın şahitliği karısınınkine eşittir, hatta iki şahitliğin çeliştiği bu durumda kadın, kendi şahitliğine uygun olarak masum kabul edilir (Bakınız: 24-Nur Suresi 6-9).

İstisnai, yanlış anlaşılan konu ise Bakara suresi 282. ayette, vadeli borçlanmalarla ilgili konuda geçer. Bu ayette, “borçların yazılması ve yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları” söylenir. Ayrıca ayetin sonunda “yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi gerektiği” geçer. Görüldüğü gibi maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu konuda, şahitlik insanların kaçındığı, yapmak istemedikleri bir sorumluluktur. Allah ise bu kaçınılan görevi erkeklere yükleyip, “iki erkek şahit bulunmasını” ister.

Dikkat ediniz ayette, “iki erkek veya dört kadın şahit bulun” ifadesi geçmez, doğrudan “iki erkek şahit bulunması” istenir. Böylece ticaretle daha az uğraşan ve baskılara karşı daha hassas olan kadın, bu kaçınılan vazifeden korunur. Eğer iki erkek bulunamaz ve bir erkek bulunursa, o zaman “bir erkek ve iki kadın bulunması” gerekir. Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın korunur.

Ortaya borcun miktarı konusunda bir yanlış anlama çıktığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda kadın, erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda, yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Oysa bir erkek ve iki kadın şahitle, şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır.

Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamanın hikmetlerini idrak edemeyenler; kadını baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, “bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir” diyerek, Kuran’ı çarpıtmışlar ve evvelki uydurma izahlarından kaynaklanan bakış açılarını bu alana da sokmuşlardır.

Oysa bu ayet dışında Kuran’da geçen diğer şahitliklerde kadın, erkek ayrımı yoktur. Eğer böyle bir ayrım olsa, Allah bunu ya her şahitlikle ilgili ayette belirtir ya da “bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir” diye genel bir hüküm koyardı. Böyle bir hükmün olmaması, böyle bir durumun da olmadığını gösterir.

Ticaretle tarihin her döneminde daha az alakalı olan kadın, ticaretle alakasının azlığı veya baskıya uğraması sonucu doğru şahitlikten saparsa diğer kadının hatırlatması sonucu, bu zorluğu aşabilir ve mesuliyeti paylaşıp mesuliyetini azaltır. Ayette “Yazana da, şahitlik edene de zarar vermeyin. Yapacak olursanız doğru yoldan sapmış olursunuz.” şeklindeki ifadeyi, şahide ve yazıcıya yapılan baskıyı ve bu bağlamda ayetin mantığını anlamak için göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.

KADINLARI DÖVME MESELESİ

 Kuran’da geçen kadınlarla ilgili en çok tartışma konusu olmuş ayetlerden biri Nisa Suresi 34. ayettir. Bu ayeti iki yazardan alıntılarla inceleyelim. Prof. Yaşar Nuri Öztürk şöyle demektedir:

“Bu ayet erkeklerin mutlak anlamda üstünlüklerinden değil, varlık yapılarındaki bir farklılıktan bahsediyor. O da erkeklerin kadına ‘kavvam’ yani koruyucu, kollayıcı, gözetici olmalarıdır. Ne var ki Kuran ayetlerini, kadını horlamak için pervasızca tevil eden ve sürekli anlam kaydırmaları yapan çoğu müfessirler bu ‘kavvam’ kelimesini hâkim, yönetici gibi Kuran’daki kullanımına uymayan anlamlar vererek erkek despotizmine gerekçe yapmışlardır.

Aynı ayetteki ‘fadribu’ kelimesi, Kuran’da kullanılan anlamlarından yalnız bir tanesiyle kayıtlanmış ve emirden hep ‘dövmek’ çıkartılmıştır. Bütün tevillerini ve yorumlarını kadın aleyhine yapan yaklaşımlardan zaten başka bir şey beklenemezdi.

Kelimenin diğer anlamları ayetin amacını ve düzenlenen konunun maksadını çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktadır. İşin esası şu ki, Kuran birçok yerde sergilediği kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç natifi birden vermiştir. Biraz teknik detay verirsek şunları söyleyeceğiz: ‘Fadribu’ emrinin kökü olan ‘darb’ kelim‘vurmak, dövmek, huruc (çıkmak), zehab (gitmek) ve dolaşmaktır’ esinin otuza yakın anlamından en önemlileri (Bakınız: İbn Mansur, Lisanul Arab, ‘Darb’ Maddesi). Durum bu olunca konumuz olan ayetteki emri bu anlamların muhtemel olan her biriyle değerlendirmek gerekmektedir.

Buna göre emri aynı zamanda ifal kalıbından da anladığımızda ifade ettiği manalar şunlar olur:1- Onları evden çıkarın, 2- Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın, 3- Onları dövün. Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir.

Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek düzenlenen konuda, sonuç almak bakımından hem insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.” (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam, sayfa: 552-554)

Dr. Edip Yüksel ise aynı ayetle ilgili şu izahları yapar:

“Ayette geçen (erricalü kavvamune alennisai) ifadesinin ‘erkekler kadınları gözetir’, yahut ‘kadınların geçiminden sorumludur’ biçiminde çevrilmesi gerekirken, gördüğüm tüm Türkçe mealler buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Nisa 135’te geçen ‘kavvam’ kelimesine ‘gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan’ gibi anlamlar veren meallerimiz, neden Nisa 34’te geçen aynı kelimeye ‘hâkim, yönetici’ gibi farklı anlamlar vermektedirler? Maide Suresi 8. ayette geçen kavvam’ kelimesine de aynı şekilde ‘gözeten, ayakta tutan’ anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? ‘Kavvam’ kelimesi ‘kvm’ kökünden türer.

Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelerseniz, hiçbir yerde yönetici hâkim anlamını bulamayacaksınız. Aynı ayetteki ‘badehum’ kelimesindeki ‘hum’ zamirini, sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: ‘Allah, erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır.’ Bu anlam kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır.

Ancak ‘badehum’ kelimesindeki ‘hum’ zamirini, erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle olur: ‘Allah, erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır.’ Türkçeye en uygun çeviri şöyle olabilir: ‘Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir.’

Nisa 34 ayetindeki ‘idribuhunne’ kelimesi ‘o kadınları dövün’ diye çevrilmiş. Bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne Kuran’ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim. Rum Suresi 21. ayette şöyle geçer: “Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir. Düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır.”

Görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. Herhangi Arapça bir sözlüğe bakarsanız, bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. Denilebilir ki ‘daraba’ kelimesi, Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. Arapçada parayı ‘daraba’ yaparsın yani basarsın. Nitekim ‘darphane’ Arapça, Farsça bileşimi bir kelimedir.

Arapçada greve gitmek “drab”tır. Türkçemizde de ‘vurmak’ kelimesi aynı şekilde değişik anlamlarda kullanılır. Tutmak ve çalmak da öyle. ‘Radyoyu çaldım’ diyen birisi, bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. Nitekim ‘idrib’ kelimesi de ‘çık dışarı’ anlamına gelir. Kuzey Afrika’da Arapça konuşanlar hâlâ ‘daraba’ fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadırlar. Çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanış biçimini ve sağduyuyu dikkate alarak seçeriz. Örneğin,Rad suresi 17. ayetindeki “daraba” kelimesini ‘açıklamak’ yerine ‘dövmek’ olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: ‘İşte Allah hakkı ve batılı böyle döver.’ Nisa 34’teki “nuşuz” kelimesi de meallerde ‘şirretlik, itaatsizlik’ olarak çevrilmiş.

Hâlbuki bu kelime flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim Nisa 34. ayetini dikkatle incelediğimizde, bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. Nisa 34. ayeti, sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı.

Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek, nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.” (Dr. Edip Yüksel, Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar, sayfa 13-20)

Nitekim ‘darabe’ ifadesi, tartışma konusu olan ayetin dışında aynı surenin (Nisa) 94. ayetinde de geçmekte ve burada ‘çıkmak’ anlamında çevrilmektedir.

Yaşar Nuri Öztürk, bahsedilen ayeti şu şekilde çevirmiştir:

“Erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar. Allah’ın kendilerini koruduğu gibi gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.” Nisa Suresi 34: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Çevirisi

Edip Yüksel ise yukarıda alıntıladığımız açıklamalarından sonra ayeti şöyle çevirir:

“Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.” Nisa Suresi 34: Dr. Edip Yüksel Çevirisi

salihyazar@gmail.com