İsveç’ten aralarında Olof Palme Merkezi Genel Sekreteri’nin de bulunduğu 9 kişilik bir politikacı heyeti geçtiğimiz hafta Türkiye’yi ziyaret ederek, beş gün boyunca çeşitli temaslarda bulundu. Bu heyet içerisinde Sosyal Demokrat Partili Milletvekili Serkan Köse de vardı. İzlenimlerini almak üzere Parlamento’da buluştuk. Uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Serkan Köse ile sadece Türkiye’yi konuşmadık; önümüzdeki hafta yayınlayacağımız, İsveç gündemini de konuştuk. Kendisini de daha yakından tanımaya çalıştık...

İsveç’te siyasette başarılı olanların hayatına baktığımızda genelde üniversite yıllarında ya da daha öncesi, siyasi partilerin çeşitli kollarında vazife almışlardır. Siz de öyle genç yaşlarda mı siyasete girdiniz?

Gençlik dönemlerimde siyasete ilgim vardı, ama çok aktif değildim. Önceliği üniversiteye verdim. Partiye ilk defa 2004 yılının ortalarında üye oldum.

Yaklaşık 1.5 yıl sonra 2006 yılında belediye seçimlerinde Botkyrka Belediye Meclis Üyeliği’ne aday oldunuz?..

Evet, belediyeye ilk defa 2006 yılında aday oldum ve ilk seçimin olmasına rağmen yaklaşık 600 tercihli oyla, bölgemde en fazla tercihli oyu alarak belediyeye girdim.

Halkın bu desteği partim için de sürpriz oldu. 2010 yılı seçimlerinde de yine en çok tercihli oyu ben aldım. 2014 milletvekili seçimlerde de parti içerisinde 2 bine yakın oyla en fazla tercihli oy alan 5’inci kişi oldum. Bu tabi büyük bir başarı.

Belediye Meclis Üyeliği yanı sıra Sosyal Demokratlar’ın Botkyrka Bölgesi Parti Başkanlığı’nı da yaptığınız?...

2011’de partimin Botkyrka Bölgesi Parti Başkanlığı’na, 2013 yılında da ilk kongrede il yönetimine (Distriktsstyrelsen) seçildim. Partinin 100 senelik tarihinde ilk defa bir yabancı bu görevlere getiriliyor. Milletvekilliğimin yanı sıra Belediye Meclisi, Belediye Yönetimi (Kommunstyrelse), İl Yönetimi görevlerim hala devam ediyor. Bütün bunların yanında parlamentoda Dış İlişkiler Komisyonu ile İnsan Hakları Sözcüsü ve genç işsizlerden sorumlu Çalışma Komisyonu’nda da vazife yapıyorum. Partim içerisinde iki komisyonda vazifesi olan tek Sosyal Demokrat milletvekili benim.

Nasıl yürütüyorsunuz bu kadar işi?

Azim, disiplin ve biraz da fedakarlıkla...

Geçtiğimiz günlerde çeşitli temaslarda bulunmak için Türkiye’ye giden 9 kişilik Sosyal Demokratlar heyeti içerisinde siz de vardınız? Neden böyle bir ziyaret gerçekleştirdiniz? Ziyaret bir davet üzerine mi yapıldı?

Hayır, bu ziyaret tamamıyla kendi inisiyatifimizle gerçekleşti. Biliyorsunuz yeni hükümetimiz insan hakları ve özgürlükler temelinde bir dış politika yürütüyor. Henüz iktidarının ikinci haftasında iken Orta Doğu’nun en hassas sorunu olan Filistin’i devlet olarak tanıdı. Bunu yapmak büyük cesaret istiyor. Hükümetimiz açısından bu girişim büyük bir başarıdır. Türkiye ve Orta Doğu’da cereyan eden diğer meselelerle de ilgileniyoruz. Bu çerçevede, Türkiye’deki gelişmeleri daha iyi anlayabilmek ve kendimize yakın hissettiğimiz kardeş siyasi partileri, CHP ve HDP’yi, ziyaret ederek ilişkilerimizi geliştirmek ve iktidar da bulunan AKP ile de görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bu ziyareti gerçekleştirdik.

Kimlerle temaslarda bulundunuz?

AKP’den Başbakan Yardımcı Numan Kurtulmuş, CHP’den Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile Sezgin Tanrıkulu, HDP’den de Genel Eşbaşkan Figen Yüksekdağ ile Grup Başkanvekili İdris Baluken ile görüştük. Bütün siyasi partilerle olumlu görüşmelerimiz oldu. Ankara’daki görüşmelerden sonra Diyarbakır’a geçtik. Oradaki gelişmeleri yerinde görmek ve dinlemek istedik. Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’la görüştük. Baro birlikleri, çeşitli sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldik.

Nelerle karşılaştınız? Nasıl izlenimlerle geri döndünüz?

Herkes hayal kırıklığı içinde. Çözüm süreci devam ederken, görüşmeler sürerken birden bire çatışma ortamının yaratılması insanlarda büyük hayal kırıklığı yaratmış. Herkes “Dolmabahçe’de maddeler üzerinde mutabakata varılmıştı; ne oldu da birden bu durum ortaya çıktı” sorusuna cevap arıyor. Görüştüğümüz hiç bir taraf savaş istemiyor. Bir korku hakim. İnsan hakları ihlallerinin çok geniş olduğunu gördük.

Bütün yaptığınız görüşmelerden sonra İsveç heyeti nasıl bir kanıya vardı? Sizce çözüm sürecinden neden vaz geçildi?

Görüşmelerdeki amaçlarımızdan biri de bunu anlamaya çalışmaktı. Hükümet kanadından bu soruyu Başbakan Yardımcı Numan Kurtulmuş’a sorduk. Bize, PKK ve IŞİD gibi terörist grupların Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiğini, devletin bunlara gerekli cevabı vermesi gerektiğini söyledi. Muhalefet partileri ve STK’lar ise 7 Haziran seçimlerinden sonra sonuçları beğenmeyen birilerinin ucuz hesap peşinde olduğunu, korku salıp iktidar hesabı yaptığını söyledi. İnsanlarda büyük bir hayal kırıklığı var. Bir tepki var. Ama henüz umutlarını tam yetirmiş değiller. Silahların susmasını, tekrar barış ortamına dönülmesini istiyorlar.

Biz de görüştüğümüz herkese tutuklamalarla, olağanüstü hallerle, öldürmekle, insan hakları ihlalleri ile, gazetecileri tutuklamakla, demokrasi ve düşünce özgürlüğüne kilit vurmakla bu işi çözemeyeceklerini anlattık. Bu konudaki kaygılarımızı özellikle hükümet yetkililerine bildirdik. Biz taraflara, hiç bir ön koşul ileri sürmeksizin bir an önce silahları susturup tekrar masaya dönmeleri gerektiğini söylüyoruz. Öldürmekle bu sorunun çözülemeyeceği ortada.

Bir de şunu söyledik: İsveç devleti ve Sosyal Demokratlar olarak tekrar barış sürecine dönülmesine bir katkımız olacaksa, buna her zaman hazırız. İsveç geçmişten bu yana böyle roller üstleniyor. Bunu yaparken bir çıkar peşinde olmadığını da herkes biliyor.

İsveç toplumu Türkiye’deki gelişmeleri takip ediyor mu? Politikacılar yaşananları nasıl değerlendiriyor?

Türkiye’yi AB’de en çok isteyen ve bunun için desteğini esirgemeyen İsveç’te, son dönemde Türkiye’ye yönelik ciddi kaygılar var. Gidişatın doğru olmadığını, insan hakları ihlallerinin had safhada olduğunu düşünüyorlar. Meclisteki siyasi partilerin büyük bir bölümünde bu kaygılar mevcut. Bugün Türkiye baktığınızda maalesef dünyada hapishanede en çok gazeteci bulunduran ülkedir.  Siz kendiniz gibi düşünmeyen bütün gazetecileri içeri atarsanız; iş dünyasına baskı kurarsanız bunu burada hiç bir şekilde izah edemezsiniz. İsveç’le birlikte bütün dünya yaşananları görüyor.

Suç işleyeni, tarafsız bir hukuk ile yargılamazsanız, insan haklarını görmezden gelirseniz, farklı düşünenlere fikir özgürlüğü tanımazsanız, insanları bağlı bulunduğu etnik kökene, gruba, cemaate göre yargılarsanız o ülkede düzen olmaz, kargaşa olur.

Gerçek demokrasilerde, varsayımlardan yola çıkarak ve ya kişinin bir yerlere bağlı olduğunu öne sürerek bir insanı yargılayamazsınız. Önce suçunu ortaya çıkarır, haklarını ihlal etmeden adil yargılarsınız. Maalesef Türkiye’de bu konuda büyük ihlaller var.

Bunları söylerken bazıları Türk düşmanlığı gibi algılıyor. Tam tersine Türkiye toplumuna ne kadar katkı sunabilirizin gayretidir bu. Biz Türkiye’nin demokrasisinin gelişmesi istiyoruz, düşünce özgürlüğü önündeki bütün engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye günümüzde hala bir askeri darbe ürünü olan bir anayasa ile yönetiliyor. Türkiye’de demokrasi güçlerinin, natifin daha sıkı çalışması gerektiğine inanıyorum. Herkesin bir araya gelerek bu gidişata dur demesi lazım.  Demokrasi mücadelesi çetindir, zordur. Ama pes etmemek lazım. Sivil toplum daha yüksek sesle bu mücadeleye destek vermeli.

Kendi ağzından Serkan Köse

Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Yeniceoba kasabasında doğdum. 38 yaşındayım.10 yaşında ailemle beraber İsveç’e geldim. İlk günden bu yana Stockholm’ün Fittja bölgesinde oturuyoruz. Stockholm Üniversitesi siyasal bilgiler ve aynı zamanda iktisat fakültesi mezunuyum. Her iki dalda da politik mastır yaptım. Demokrasi ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişki üzerine tez yazdım. Okurken bir taraftan da genelde yabancıların yaptığı gibi restoran branşında çalıştım. Bulaşıktan servise tüm restoran işlerini yaptım. Taksi ehliyeti aldım. Hem kendi harçlığımı, hem de aile ekonomisine katkıda bulunmak için bir kaç yıl haftasonları ve yazları taksi sürdüm. Üniversite sonrası, bildiğiniz gibi isminiz yabancı olunca direkt iş piyasasına girme şansınız zayıf oluyor. Mezun olduktan sonra yine 5-6 ay taksi sürdüm. Sonra bir yıl kadar Sosyal Demokrat Parti Kadın Kolları’nda basın danışmanlığı ve genel başkana danışmanlık yaptım. Sonra İsveç’in, belediye ve kamu işçilerini örgütleyen, yarım milyona yakın üyesiyle en büyük sendikası Kommunal’de 5 yıla yakın basın danışmanı ve sendika genel başkanı danışmanı olarak vazife yaptım. Akabinde ticaret çalışanlarını örgütleyen Handels sendikasında da bir yıl basın ve siyasi danışman olarak bulundum. Daha sonra işçi sınıfının kurduğu, yetişkinlere yönelik faaliyetler gösteren eğitim kurumu ABF’de iki yıl ombudsmanlık, yani kurumun şefliğini yaptım. 2014 yılı seçimlerinde milletvekili seçildim. Evliyim, 13 bir kızım ve 7 yaşında bir oğlum var. Menaf Alıcı - Stockholm - Haberisveç