Topluluk olarak Kürdlerin dışında bir de birey olarak gazetelere düşen Konya Kürdleri var. Bunlardan biri Yapalı köyünden Hasan Korkmaz’dır. Türkiye toplumuna mal olmuş, “Dünyanın en yaşlı insanı” ünvanına sahip, 157 yıl yaşayan Bitlisli Zaro Ağa’dan sonra, 1893-1949 yılları arasında yaşayan ve “Türkiye Canlı Hesap Makinesi” ünvanını alan Hesê Zîr, Konya-Cihanbeyli’nin Yapalı (Qmera) köyündendi. Zaro Ağa ile aynı kaderi paylaşan Hesê Zîr, il il dolaştırılmış, gazinolarda teşhir edilmiş, küçük düşürülmüştür. Yapalılı Hasan’a dair araştırma yaparken bu güne kadar sadece iki gazete haberine denk gelebildim. Döneminde ilgi uyandıran Hasan’ı, yöre Kürdlerinden yaşlıca olanlar hala hatırlıyordu. Ona ‘Hesê Zir’ yani ‘Deli Hasan’… 1893-1949 yılları arasında yaşayan Hasan, cesareti yüzünden korkmaz soyadını, deliliği ise saniyeler içinde çözdüğü en karmaşık matematik sorularından alıyordu. Cumhuriyet gazetesinin 1938 yılında yaptığı haberde ‘Canlı Hesap Makinesi’ nişanını alan Hesê Zir, Mustafa Kemal tarafından ölene kadar maaşa bağlandı… İç Anadolu’da Kürdlerin yoğun yaşadığı Cihanbeyli’nin Yapalı köyünden Matematik dehası Hesê Zir’in öyküsünü köyüne gidip araştırmıştım.

“Bugün Konya’da herkes Cihanbeyli kazasının Yapalı köyü halkından 45 yaşlarındaki Hasan’dan bahsediyor. Müesseselerde ticarethanelerde, dükkânlarda, her rast gelinen yerde onu çağırdıklarını ve sorguya çekerek hesap meselelerini hallettirdiklerini görürsünüz. Hasan’ın, adeta şimşek gözleri, sivrice kafası, buruşuk yüzü var. Okuyup yazması dahi olmayan bir koyun çobanıdır. Ankara’da kendisine ‘Canlı hesap makinesi’ adını takmışlar.”

Cumhuriyet gazetesinin 28 Mart 1938 günkü sayısında yayımlanan bu haberde Yapalı Hasan Korkmaz’ın hikâyesi böyle anlatılıyordu. Bini aşkın nüfusuyla şimdi belediye olan Hasan Korkmaz’ın köyünün Kürdçe ismi aslında Qmera’dır. Daha önce Türkmenlerin bir yaylasıyken Karacadağlı Qemer Ağa tarafından zapt edilmiş. Hasan da Qemer Ağa gibi deli dolu, cesur bir insandı. Bunun için ona “Hesê Zir” derler, yani “Deli Hasan”. 1949 yılında 56 yaşında vefat eden, 1893 doğumlu Hasan Korkmaz’ın bugün hiçbir çocuğu yaşamıyor. Torunlarının çocukları ise yurtdışında ve köyde yaşıyorlar.

Hesê Zir’e ilişkin bilgileri de kardeşinin oğlu Halit Erbay’dan aldım. Amcasının Mustafa Kemal tarafından “Türkiye Canlı Hesap Makinesi” nişanı ile ödüllendirildiğini söyleyen Erbay şu bilgileri veriyordu; “Rahmetli babam anlatırdı. 1930’lu yılların başında Mustafa Kemal tarafından Çankaya Köşkü’ne çağrılıyor. Babamı içeri almıyorlar. Hasan amcamı içeri alıyorlar. Mustafa Kemal ile aralarında geçen konuşmayı ise babama şöyle aktarıyor;

‘İçeri girer girmez Atatürk’ten korktum. Çatık kaşlıydı. Bana sert sert baktı sonra ‘Canlı makine gel buraya!’ dedi. Ben de; ‘Paşa Hazretleri vallahi senden korktum’ dedim. Bu defa daha da sertleşerek; ‘gel ulan buraya, korkma!’ dedi. Yanında İsmet İnönü ve Ali İhsan Paşa vardı. Ayağa kalktılar. Güldüler. Mustafa Kemal’in yanına gidip oturdum. Bana kahve istedi.

Kahvem geldikten sonra; ‘Söyle bakalım canlı makine! Benim şuanda silâh altında 150 bin askerim var. Benim askerimin günlük biber tüketimi 2 paraya, 3 paraya tuz tüketiyor. 10 kuruş elbiseye gidiyor. 15 kuruşum yemeğe gidiyor. Benim 150 bin askerimin toplam yıllık masrafının tutarı ne kadardır?” elimi şakağıma dayadım ve bir dakika geçmeden cevap verdim… ‘Şu kadar tutar Paşa Hazretleri’ dedim. Mustafa Kemal, yanındakilere muhasebecileri çağırmalarını istedi. Ellerinde kalem kâğıt bir saat uğraştılar. Sonra; ‘Paşa hazretleri doğrudur’ dediler.

Bunun üzerine Mustafa Kemal ikinci soruyu sorar: ‘İstanbul’dan bir uçak kalkıyor ve bir buçuk saatte Ankara’ya varıyor. Uçağın pervanesi saniyede işte şu kadar devrediyor. O zaman Ankara ile İstanbul arasında bu uçağın pervanesi kaç defa devretmiştir?’ yine elimi şakağıma dayadım. Bir dakika olmadan cevabı söyledim. Yanımızdaki muhasebeciler de saatlerce uğraştılar. Yine ‘doğrudur’ dediler. ”Bir oğlu ile iki kızı olan Hasan Korkmaz, üzerinde “Türkiye Canlı Hesap Makinesi” yazan nişanı sürekli yakasında taşırmış. Yeğeni Halit Erbay’a göre ise Cumhuriyet gazetesindeki bilgiler eksik. Hasan, Ankara ve İstanbul dışında birçok şehre daha da gidiyor. Öyle ki yolu ne zaman Ankara’ya düşerse Mustafa Kemal’i ziyaret edermiş. Zaten Çankaya Köşk’ü tarafından maaşa bağlanmış. Hasan, Matematik dehasının dışında deli bir cesarete de sahip. Diğer Kürd köylüleri gibi o da kaçak tuz ticareti yapar. Kağnılara yükledikleri tuzu Sarayönü’ne kadar götürüp tüccarlara satarlar. Tüccarlar ise tuzu buradan trene yükleyerek İstanbul’a gönderirlerdi. Tuz Gölü’nün etrafında onlarca Kürd köyünün olması da bu yüzden tesadüf değildir. Halit Erbay, Cumhuriyet gazetesinin haberindeki bir ayrıntıya daha açıklık getiriyor. Gazetenin haberine göre Hasan, yoksul bir köylüdür ve işsizdir. Ancak yeğenine göre Hasan yoksul değildi. Hatta ne zaman köy dışına çıkarsa yüklüce parayla eve dönermiş. Devlet o zaman Hasan’ı Avrupa’ya göndermek ister. Ancak gitmeyi kabul etmez. Erbay, bu konuda amcası ve babası arasında geçen diyalogu ise şöyle anlatıyor: “Amerika, benim kafamı istiyor. Karşılığında da bir sürü para teklif ediyor.’ Babam da gülerek diyor; ‘Be hey akılsız, kafanı verdikten sonra parayı ne yapacaksın?’ Hasan Amca’da; ‘yahu en azından oğlum Ahmet bu parayla ebediyen krallar gibi yaşar. Ben zaten yaşlıyım. Yaşayacağım kadar yaşamışım.” 28 Mart 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberi şöyle:

“Cahil bir köylü en ince hesabları bir dakikada yapıyor”

“Konya (Hususî muhabirimizden)

Bugün Konya’da herkes Cihanbeyli kazasının Yapalı köyü halkından 45 yaşlarındaki Hasan’dan bahsediyor. Müesseselerde, ticarethanelerde, dükkânlarda, her rast gelinen yerde onu çağırdıklarını ve sorguya çekerek hesap meselelerini hallettirdiklerini görürsünüz. “Ben şu kadar yaşındayım bil bakalım şimdiye Kadar, bugün saat de 15,4 olduğuna göre, kaç saniye yaşamışım?” diyorlar, Yapalı köylü Hasan bir an düşünüyor. Yüzünü buruşturuyor. Gözlerini kapayıp açarak kendi kendine bir hesabı yaptıktan sonra; “saat 15,5 oldu. Sen şimdiye kadar şu kadar saniye yaşadın…” diyor. Kalemlere, kâğıtlara sarılanlar hesap ediyorlar, tamam. Eğer bu kalem, kâğıt hesabında bir yanlışlık görülecek olursa hatayı kâğıt, kalemle hesabı yapanda aramak lazımdır, Çünkü Hasan derhal başını kaldırarak, “hayır, yanlış yaptınız” diyerek hesabı tekrar ettiriyor. Hakikatten doğrunun hasan olduğu görülüyor.

Bu basit bir darb ameliyesidir, diyelim ve süratteki mahareti düşünmeyerek geçelim; Fakat Hasan her hangi bir meseleyi de en katî surette bir dakika içinde halledip neticesini haber veriyor. Yalnız ona sorulan, hesaba müteallik olsun. (BasHaber Gazetesi) / (r.s) Sedat Ulugana