Tartışmalı alkol kısıtlamaları yasasının yürürlüğe girmesiyle gece 22.00 ve sabah 06.00 arası alkol satışının yasaklanmasının neleri değiştireceği, önceden öngörüldüğü gibi alkol tüketimini azaltacağı mı, yoksa son on yılda olduğu gibi tüketim artışının devam mı edeceğini hep birlikte önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Yasalaşma sürecinde, kısıtlama ve yasakların müdafaasını yaparken hükümet kanadından İskandinav memleketleri başta olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler örnek gösterilmiş, özellikle de İsveç’in System Bolaget’i bazı kişilerce örnek olarak sunulmuştu.

Bugün kısıtlamanın devreye girmesiyle, bu kısıtlamanın bana İsveç’te yaşadığım günlerimi hatırlatıp benzer gelişmişlik düzeyi ve özgürlük ortamında hissettirip hissettirmeyeceğinden henüz emin değilim.

Fakat tam da bu saat kısıtlamasına bakarak Uppsala’ya taşındığım ilk haftayı hatırladım. İsveç’te yalnızca saat kısıtlaması değil, aynı zamanda satış noktaları konusunda da bir kısıtlama bulunuyor. S

ystem Bolaget adı verilen devlet tekelindeki satış mağazaları her türlü alkollü içeceğin satıldığı, süpermarketi andıran bir devlet kurumu. Yüzde 4’ten başlayarak daha yüksek alkol dereceli tüm içecekler yalnızca burada satılıyor. System Bolaget’in açık olduğu zaman haftada altı gün ve akşam 20.00’a kadar.

Bu mekanizmadan habersiz olarak adım attığım İsveç’te henüz marketlerin yerini öğrenememişken System Bolaget’in işleyişini ve adresini öğrenmem oldukça olanaksızdı.

Kuzeydeki öğrencilik günlerimin henüz başında, ilk haftadan tanışmak adına öğrenci yurtlarında diğer öğrenciler tarafından düzenlenen etkinliklerde herkesin kendi içeceğini getirmesi söylendiğinde ilk işim markete gitmek olmuştu.

Türkiye’de o dönemdeki seçeneklerin sınırlılığını düşününce hiç aklıma gelmediği üzere kutu üzerindeki alkol oranına bakmadan alışverişimi tamamladım ve bir yandan da neden yalnızca marketlerde bira olduğu, şarap, votka ya da başka daha yüksek alkollü içeceklerin olmadığını merak etmiştim.

Katıldığım tanışma etkinliğinde o gece, İsveç’te yaşamaya benden daha hızlı bir giriş yapmış olan diğer öğrenciler farklı çeşitlilikte ve alkol oranında içecekler içiyorlardı; çok fazla zaman geçmeden bir kişi kısaca bana kısıtlamalardan ve satış merkezlerinden bahsetti.

System Bolaget’in ve alkol kısıtlamaları işleyişini anlamak çok kısa sürmüştü, ve bu kısıtlamanın kuzey yurduna yeni taşınan bir insan için etkisi yalnızca ilk haftasonu olarak sınırlı kalmıştı.

O yıl, Uppsala’ya taşınan yabancı öğrenciler de İsveçlilere katılarak alkol satış saati kısıtlamasına karşı stok bulundurmaya başladık. İsveç hükümeti memleketlerinde gerçekten bir sorun olan alkolizm ile mücadele adına bu kısıtlamaları sürdürürken bir yandan toplumun bir kesimi aslında bu kısıtlamanın alkol tüketimini artırdığını öne sürüyordu.

O zamanlar hiç üzerine düşünmediğim bu konu şu an gayet güncel, ve geriye dönüp baktığımda aslında tüketim artışını görmek mümkün. Akşamüstü saat 20.00’dan itibaren alkol alamazsınız, ve öncesinde almak istiyorsanız mahallenizdeki devlet işletiminde bulunan tekellerden gidip seçmeniz gerekiyor dendiği zaman, çoğu kişi ya haftalık ya da birkaç günlük alkol alışverişini tek seferde yapıyor.
Kısıtlamalar tüketimi artırıyor

Gece kulüpleri, eğlence mekanları, ve barlar şehrin her yanında alkol servis ediyor, onlarda herhangi bir kısıtlama yok. Fakat mekanlardaki fiyatlandırmanın System Bolaget’e oranla iki kat olması –özellikle öğrenciler- birçok kişiyi evde, bahçede, sokakta, kent parkı ya da nehir kıyısında tüketime yönlendiriyor.

İstenildiği saatte istenilen içeceğin satın alınamaması, uzun vadede beklenildiği üzere tüketimi azaltmanın aksine, kişileri evde stok bulundurmaya sevk ediyor. Haftada belki üç gün ve her defasında iki birim olmak üzere alkol tüketebilecek olan kişi, haftalık alkol stoklaması yaptığında haftada beş gün ve her defasında üç-dört birim alkol tüketiyor.

O dönemde üzerine çok fazla düşünmemiş olsam da, sonrasında Norveçli bir arkadaşımın kendi ülkesindeki satış kısıtlamalarından bahsederken Norveç’te bir dönem alkol satın alan kişinin, marketin orta yerinde bir çan çalması zorunluluğundan bahsetmişti.

Bu uygulamayı getirmedeki amaç, bireylerin alkol alan kişiye bakmasını sağlamak ve satın alan kişinin toplumsal bir baskı hissederek almasını engellemek.

Fakat bu uygulama da saat kısıtlaması gibi ters bir tepki doğurarak alkol alan kişiler için bir kimlik haline gelmiş, ve kısa sürede sadece çanı çalmak için insanlar bir şişe bile olsa her alışverişlerinde alkol almaya başlamışlar. Tabii ki uygulamanın doğurduğu sonuçları göz önünde bulundurarak fazla uzun süre yürürlükte kalmasına izin verilmemiş.
Hürriyetin sınırlanması tepki doğurur

Hürriyet üzerine düşünürlerin daima vurguladığı devletin kişisel tercihlerden uzak durması ve özellikle de herhangi bir ahlak dayatmasından sakınması gerekliliği günden güne daha da anlam kazanıyor.

Gerçekleştiğinde bir başka kişinin hürriyetini kısıtlamayan bir davranışın her zaman özgür bırakılmasını savunan liberal teorisyenlerin gözünden bakıldığında alkol kısıtlamalarının yalnızca tüketimi artıracağı ve herhangi bir şekilde tepki gösterme açlığındaki toplumlarda daha önce alkol kullanmayan kişileri de bu alışkanlığa sevk edeceğini söylemek mümkün.

Tekel bayilerinin tabelalarını değiştirmesi, vitrinlerinde görünmeyecek şekilde satış yapmasının doğuracağı muhtemel sonuç, gıda ve içecek satışı yapan her küçük işletmenin potansiyel alkol satıcısı olduğu kanısını uyandırmak olacak ve bugüne kadar alkol satışından kaçınan esnafa belki her gün birkaç kişinin gelerek alkollü içecek olup olmadığını sormak olacağını düşünüyorum.

Şu ana kadar farklı sebeplerle bundan sakınmış olan esnafın, bunun ekonomik değerini keşfetmesi acaba ne kadar sürecek?
Gerekçeler neydi?

Sigara tüketimi gibi, tüketmeyen kişinin aldığı nefese bir etkisi olmayan alkolün Türkiye’deki kısıtlanmasını alkolizmle mücadele adına verilmesi de gerçeği yansıtan bir rakam olamaz.

Geçtiğimiz aylarda sıkça başvurulan alkol tüketim oranlarına göre toplumun yüzde 10’u bile sık alkol tüketmezken genel bir alkolizm sorunundan bahsetmek, ve hatta trafik kazalarının en büyük sebebi olarak vurgu yapmak rakamları okuyamamaktır.

Emniyet kemeri kullanımı başta olmak üzere, ulusal bir trafik kurallarını hiçe sayma eğiliminin varlığı karayollarındaki kaza sayılarından bariz bir şekilde görülüyor.

Trafikteki araçların çok büyük bir bölümünün muayenelerini yaptırmadan kullanılması, seyir kurallarını tanımayan sürücülerin birçok başka araçtaki kişilerin de can güvenliğini tehlikeye attığı bir trafik kültüründe bütün suçu alkole yıkmak biraz kolaycılık olur.
Alkol özendirir şiddet / silah özendirmez

Bir başka kısıtlama alanı televizyonlarda, dijital ve basılı gazetelerde-haber kaynaklarında alkollü içeceklerin gösterilmesinin engellenmesiydi. Reklam gelirleri olarak bazı medya kuruluşları için hayati önem taşıyan alkollü içecek reklamlarının yasaklanması bu muhalif medyanın bir yerde susması ya da en hafif düzeyde ekonomik daralmayla zorluklara girmesi anlamına geliyor.

Bir haber görseli olarak bile buzlamadan alkollü içecek gösterilmesinin yasaklanması da özendirici olduğu gerekçesiyle sağlanırken aynı korumacı yasanın toplumda çok daha yaygın olan silah kullanımı, kadına şiddet, trafik kuralı ihlali gibi içerikleri gençler üzerinde olumsuz ya da kötü alışkanlıkları özendirici görülmemiş olacak ki bu sahnelerin gösterilmesinde bir sakınca bulunmuyor.

Sonuç olarak bu korumacı yasa sözde toplumsal bir sorunu engellemek adına gerçekleşmiş gibi görünmekle birlikte daha acil ve etkin çözümler bekleyen gerçek sorunlara karşı hiçbir genel cevabı olmadığından yalnızca alkol tüketen kesim üzerinde bir toplumsal baskı ve ahlak dayatması olarak algılanıyor.

İskandinav memleketlerindeki gibi kısıtlamaların ve yasakların, eğer var olan rüşvet ve yolsuzluklara rağmen uygulanabilirse, tüketimi artırıp artırmayacağını görmek için bekleyip yasanın uygulanmasını görmek gerekiyor.

Son olarak İsveç’teyken alkol tüketimi alışkanlıkları üzerine araştırma yapan bir profesörüme sorduğum soru ve cevabını paylaşmak istiyorum. Madem ki alkol kısıtlamaları tüketimi körükleyerek aslında ters etki yapıyor, neden bu yasaklarda bir iyileştirme ya da özgürleştirmeye gidilmiyor diye sorduğumda, profesörüm her yasak ve kısıtlamayı ahlak ya da kültür üzerinden hürriyet adına değerlendirmemek gerektiğini söylemişti.

Onun açıklamasına göre kısıtlama esnasında insanların evlerinde stok yapması devlet kasasına peşinen giren vergi demekti, üstelik serbest bırakılmasına kıyasla büyük bir artışla. (GÖ/HK)