metinates @ ybhaber.com

Gülmek salt neşeye dair bir eda değildir.  Gülmek bazen ağlamaktan beter bir sancı, bazen en asi isyan tarzında bir eylemdir. Kimileri en iyi gülerken, zulmün karanlık yüzüne tükürür. Kimileri kötülüğe kaldıracakları kılıcın ucunu tebessümüyle biler. Bir pavyonda dansözün kemerine sıkıştırılan banknottan akan neşeden bahsetmiyorum. İki tek atıp kafayı yıldızlar da boşaltan adamın neşesinden de bahsetmiyorum.
Basiretsizliğin, savaşa biat edenlerin, acıya, merhamete yabancılaşmış, öfke ve şiddetin kaynağı olmuş zavallılardan bahsediyorum. Barışa dudak büken, savaşa kollarını açanların anlayışından bahsediyorum.  Kısacası 'Yaşasın ölüm' diyenlerden ve bu ölümün kendilerine asla nasip olmayan ucuz kahramanlardan… 

Asla unutmam Yaşar KEMAL bir konuşma yapıyor ve en ön saflarda Tayyip ERDOĞAN ile Abdullah GÜL dinleyici olarak yer alıyorlar ve pür dikkat dinliyorlar. Konuşmanın bir yerinde Yaşar KEMAL bağırırcasına, "Savaşın büyüğü-küçüğü olmaz, bir insanın öldürülmesi dahi bir savaştır" diyor.  Barışa kulak kabartmadık. Dilimizi mermilerin ucuyla biledik ve savaş sözcükleri birer damla kan olup dilimizden annelerin yüreğine düştü. Onlar yandı ve onlar yanarken bizler yeni sözcüklerin ve yeni ölümlerin peşine düştük. Sanık sandalyesi yine barışı konuk edecek.

Bir askerin (Mehmet ALKAN) dilinden düşen sözcükler kan damlalarının ötesinde yani barışa dair. Alkan’ın çığlığını taşıyacak güçte mi ki o’ sanık sandalyesi? Alkan’ın şu çığlığından ötürü bir sanık sandalyesi inşa ediliyormuş; 'Çözüm' diyenler ne oldu da sonradan 'savaş' diyor.

Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip 'Şehit olmak istiyorum' diye bir şey yok. 

Git o zaman oraya git.