samiavci @ ybhaber.com

Yeniceoba Haber olarak Cihanbeyli HDP İlçe Teşkilatı Eş Başkanı Av. Eylül Yaylacı ile Türkiye'nin içinde bulunduğu savaş ortamı hakkında soru cevap şeklinde röportaj yaptık.

 

İlk olarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki sokağa çıkma yasakları hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz?

Bahsettiğiniz bölgelerde, biliyorsunuz 20 Ağustos 2015 tarihinden bu yana il ve ilçeler bazında sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Aslında herkes bu durumun sebebinin, iktidarın 7 Haziran’daki düşüşünü engellemek ve oluşturulan korku ve baskı rejimi ile hem iktidarını yeniden sağlamlaştırmak hem de çok istediği Başkanlık sistemini hayata geçirmek olduğunu biliyor. Ancak buna rağmen insanlar, ama can güvenliği korkusundan, ama ekonomik kaygılardan oluşan korkulardan dolayı uygulanan savaş politikalarına karşı sessiz kalmaktadır. Aslında insanlarda bu konuda bir duyarlılık olduğuna ve sivil halkın katledilmesine, her gün bebek, yaşlı, hamile kadınların öldürülmeleri karşısında artık tahammül sınırlarının zorlanıldığı bir seviyeye gelindiğini görebiliyoruz.

Ülkenin bir bölgesindeki insanların aylar süren sokağa sıkma kararları ile; yaşam hakkı, dışarı çıkma hakkı, beslenme hakkı, ölülerini defnetme hakkı, çoluk çocuğuna gıda temin etme hakkı, elektrik, internet, su gibi zaruri ihtiyaçlardan mahrumiyet gibi en temel insani haklardan mahrum edildiklerini ve bu haklarının savaş suçlarıyla gasp edildiğini görüyoruz.

  100 yıllık bir kardeşlik hukuku olan Türk ve Kürt halklarının tam da bu zamanda kardeşliğin gereklerini yerine getirmeleri ve bu kabul edilemez saldırılarının bir an önce durması için, birlik olma zamanı gelmiştir. Mevcut şartlarda zorunlu hale gelmiş olan bu birliktelik, tam da bu zaman da bir toplumsal güç oluşturup, saldırı ve çatışmaların sona erdirilip diyalog ve müzakere şartlarına geçmelerini sağlayamazsa, toplumda onarılamaz büyük travmalar oluşacaktır. Bu durum ise birlikte yaşama iradesine vurulan bir darbe olacaktır.

Sizce bölgedeki hendeklerle ilgili HDP nasıl bir yol izliyor veya nasıl bir yol izlemeli?

Her ne kadar Türkiye’de yaşanan tüm saldırı veya çatışmaların gerekçesi olarak hendekler gösteriliyor ise de, biliyorsunuz 7 Haziran öncesi ve sonrası yaşanan olaylarda hendek falan yoktu. Yani  hendek yokken de yine saldırılar yapılıyordu ve 7 Haziran ile 1 Kasım arasında çok yurttaşımız  hayatını kaybetmiştir. 1 Kasım’dan sonra %50’ye yakın oy alarak, savaş politikalarının oylarını arttırmada işe yaradığını gören iktidar, zaten daha önce müzakere masasını devirerek barış niyeti olmadığını gösterdiğinden, şimdi de aynı korkuları daha da arttırarak aynı taktik ile seçmenin iradesine ipotek koymak suretiyle, sözde referandum yoluyla başkanlık sistemini de aradan çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu durum Türk aydınlarının da açıkça ifade ettikleri bir tespittir.

 HDP ise mevcut durumda, ısrarla yeniden müzakere görüşmelerine dönülmesini istemekte, diyalog kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Ancak HDP’nin bu sesini duymak istemeyen bir iktidar ve onun yandaş medyası vardır. Havuz medya aracılığıyla insanlara mevcut durum çok farklı yansıtılarak, bölgedeki tüm sivil halk ülkeyi bölmeye çalışan terörist gibi gösterilmeye çalışılarak, bu yönde bir algı operasyonu yapılmaktadır. Bölgedeki gerçekleri göremeyen insanlar, doğal olarak bu konuda bir irade oluşturmakta yetersiz kalmaktadırlar.

 Her ne kadar mesele tamamen hendek konusuna sıkıştırılmaya çalışılıyor ise de, devletin tankıyla, topuyla, her türlü ağır silahlarla saldırdığı bir sivil halk kendini savunmak için tabi olarak bir savunma mekanizmasına başvurmak zorundadır. Bu meşru müdafaa kapsamına giren bir haktır. Zaten tarih boyunca, saldırılara maruz kalan halklar kendi canlarını kurtarabilmek için hendek kazma aracına her zaman başvurmuşlardır. Yani bu hendek meselesi tarih boyunca her zaman var olan bir savunma aracı olmuştur. Sadece, hendekler konusu öne çıkarılarak, oradaki halkın hakları meşru gösterilmemeye çalışılıyor. Yani meşru taleplerini gölgelemek için başvurdukları bir siyasi argümandan başka bir şey değildir hendek meselesi!

Bölgedeki savaşı bitirecek unsur ne/nelerdir?

Biliyorsunuz bu ülkede, Kürt halkına saldırılar, asimilasyon politikaları vs.  devlet geleneği haline gelmiş uygulamalardır. Kürtlerin kimlik veya statü meseleleriyle ilgili en temel talepleri gündeme geldiğinde,  hemen bir devlet refleksi ile karşı karşıya kalırız. Halbuki, bu topraklarda herkes, tüm halklar birlikte, demokratik düzeyde, eşit temsiliyet ilkesi ile pekala kardeşçe yaşayabilmek hayal değildir. İşte HDP tam da bunu söylemektedir. Kürt halkı en başından beri birlikte yaşamayı seçmiş, hiçbir zaman ayrılmayı düşünmemiş bir halktır. Tüm saldırılara yaşanan vahşetlere rağmen, birlikte yaşama iradesinden vazgeçmeyen bir halka, en temel haklarının verilmesi ile birlikte yaşamın gereklerini yaşatacak demokratik bir yönetim modeli oluşturmak bu kadar mı zor? Halkların iradelerine rağmen neden başka yönetim modelleri peşinden koşulsun?

 Bölgedeki savaşı bitirecek tek unsur var aslında. Bu ülkede bu zamana kadar birlikte yaşamış tüm halkların ortak bir irade oluşturmaları, toplumsal güçlerini güçlü bir ses haline dönüştürüp, mevcut saldırıların durmasını sağlamak ve yeniden diyalog ve müzakere sürecine dönmeyi sağlamaktır. Çünkü, ancak ve ancak ortak toplumsal bir irade bu gidişi durdurabilme gücüne sahiptir.

Hükümetin HDP ile yapacağı görüşmeyi iptal etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümet yeni bir Anayasa çalışmaları kapsamında, muhalefet partileri ile görüşme kararı almış ve bu konuda HDP ile olan randevusunu iptal etmiştir. Aslında bu kadar acının yaşandığı bir ülkede, ortada bu denli önemli sorunlar varken ve yeni bir Anayasa yapmak bu kadar acil bir ihtiyaç haline gelmişken, bunca sorun içerisinde devlet ciddiyetine yakışmayan gerekçelerle görüşmenin iptal edilmesi, diyalog kapılarını bir kez daha kapatmıştır. Yani bu ülkede birbirimizin yüzüne kapıları kapatmaya değil, sonuna kadar açmaya ihtiyaç vardır. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Türkiye kat ettiği aşama itibariyle aslında pekala bu diyalog ve müzakere kültürüne sahip olabilecek kapasitede bir ülkedir. Yeter ki isteyelim, yeter ki iyiniyet ve samimiyet olsun.

  Son olarak, hepimiz bu ülkenin sorumluluk sahibi ve duyarlı birer yurttaşı olarak tek isteğimiz, tarihiyle – kültürüyle- yer altı ve yerüstü kaynaklarıyla her yönden bu kadar zengin olan bu ülkemizin kıymetini bilelim, çok uzun bir tarih birlikteliğinden sonra, kendi topraklarımızda birbirimize düşman olmayı gerektirecek bir durum yok. Bu ülke hepimiz için yaşanabilir bir ülkedir, yeter ki birbirimizi anlayalım, empati kurabilelim, insan hak ve hürriyetlerini – demokratik yaşamı – adalet ve kardeşlik duygusunu merkeze koyalım. Gerisi kendiliğinden halolacaktır, tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi.