salihyazar @ ybhaber.com

OECD Araştırması: Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD tarafından hazırlanan “Daha İyi Yaşam Endeksinde, gelir düzeyi, sağlık, güvenlik ve iskân gibi alanlarda, 30'dan fazla ülkenin durumu karşılaştırılıyor.

Avustralya, güçlü ekonomisi sayesinde son üç yıldır, durumu en iyi, dolayısıyla en mutlu ülkelerin başında geliyor. Avustralya ile birlikte İsveç, Kanada, Norveç ve İsviçre de bu yıl ilk beşe girdi. OECD’nin endeksine göre, Avustralya, değerlendirme ölçütlerinin her birinde diğer ülkelerden çok daha önde.23 milyon nüfuslu Avustralya'da 15-64 yaşları arasındakilerin yüzde 73'ü ücretli bir işte çalışıyor ve bu oran OECD ortalamasının üzerinde.82 yaş civarındaki ortalama ömür beklentisi de yüksek.

Türkiye'de ortalama ömür 75 yıl. OECD endeksinde Türkiye OECD de 36. ve son sırada yer aldı. OECD’nin internet sitesinde Türkiye'de son 20 yıl içinde yaşam kalitesinin iyileşmesi yolunda önemli ilerlemeler kaydedildiği, ancak yine de birçok konuda endekste karşılaştırılan ülkelerin gerisinde kaldığı belirtildi.

Endekse göre, Türkiye'de gelir düzeyi diğer OECD ülkelerinden düşük. Yaşları 15-64 arasındakilerin sadece yüzde 48'i ücretli bir işte çalışıyor ve bu oran, yüzde 66 olan OECD ortalamasının gerisinde. Türkiye’de ortalama ömür beklentisi 75 yaş. Kadınların ortalama yaşam süresi 77, erkeklerinki ise 72 yıl. OECD ortalaması ise 80 yıl.

Türk vatandaşlarının OECD vatandaşlarına göre, genelde hayatlarından pek memnun olmadıkları görülüyor. Türkiye’de ortalama bir günde, olumlu duygu ve düşünceler içinde olduklarını söyleyenlerin oranı yüzde 68, OECD ortalaması ise yüzde 80.

Gelecekle ilgili beklentilerde ise umutsuzluk ve karamsarlıkta, sıralamasında ikinci olmuşuz. Burada yaman bir çelişki var. Son seçimde iki kişiden biri mevcut iktidara vermişti. Nasıl oluyor aynı kitleler mutsuzum ve umutsuzum diyebilir. 

Bence, partinin yetkilileri hemen bu meseleye el atmalıdır. Bu yanlışı düzeltecek yasa tasarısı acilen meclise gelmelidir. Meseleyi hemen berhava etmeliler.

Ne yaparsın işte. Dünya bizi böyle görüyor. İçeriden bakılınca görünmüyor mudur nedir, bizimkiler mi görmek istemiyor.

İnşallah hükümetimiz dünyanın bizi sağlıklı görmesi için gerekli tedbirleri alır.

Biat Kültürü: Yaptıkları her işi kutsamamızı istiyorlar.

İnsanın en temel özelliği olan; aklı ve vicdanıyla hesap sormasıdır. Tepkimizi vermeyecek ve sesimiz çıkaramayacak mıyız? Bunun için izin mi alacağız?

Burası Ali Babanın çiftliği değil. Bizi gütmeye mi  geldiler? Güdülmeyi değil,  idarecilerini güttüğümüz  memlekette yaşamak istiyoruz.

Asıl biziz, onlar vekil.

Sömürü Düzeni: Ülkede en çok vergi veren bankalar. Tüpraş sıralamada on ikinci olmuş. Üst sıraların tamamı bankalardan oluşuyor. Dünyada bankalar zarar ederken, bizde yüksek karlar eden bankaların parası, vatandaşın cebinden çalınan  para ve alın teridir.

Bir başka açıklaması var bu tablonun. Türkiye’de yere göğe sığdıramadıkları ekonomik sistem, sömürü düzeni üzerine kurulmuştur. Mutlu azınlıklar ve yandaş yeni, kendi mutlu azınlıklarının ortaya çıkmasını sağlayan bu sömürü düzeni olmuştur. İktidar, var olan sömürü düzenini kurumsallaştırdı.

Seçimlere bir yıl gibi süre kaldı. Kamuoyuna yönelik yeni kandırmaca, bankaların fahiş faiz ve ücret politikasının değiştirilmesine yönelik yeni düzenleme ve kanun tasarısının meclise getirilmesidir. Haram (!) içki için düzenleme yapan, haramların en büyüğü olan faiz meselesine köklü çözüm getirmiyor. Tasarı seçimi kazasız atlatmak içindir. Bunca ocak söndükten sonra bu meseleye el atmaları çok komik. Vatandaş bunca zaman söğüşlenirken neredeydi bunlar? Biatçi zengin sınıfını oluşturmakla uğraşıyorlardı.

Asım’ın(Mehmet Akif Ersoy) tertemiz neslini sanırım sadece içki bozuyor. 

Faiz belasından, elinde avucunda olanı da kaybedenler, bundan dolayı parçalanan aileler, hayalleri yıkılan çocuklar beylerin ilgi alanlarına  girmiyor.

Bankalarımız gayrimenkul zengini. Geri dönmeyen konut kredileri yüzünden  el koyduğu gayrimenkuller.

Yeni İç Meselemiz: Suriye ‘de batağa saplandık. Savaşmadan  başararak, Dünya strateji tarihine  girdik.

A.B.D.,A.B. ve petrol zengini körfez ülkeleri olayın dışında kalarak az zararla atlatmaya ,sorunu çözmek adına “miş” gibi yaparak dışında kalmaya çalışıyor.

Ankara’nın karanlık dehlizlerinden bakarak yapılan hesap, kitap  tutmadı. Dimyata pirince giderken evdeki pirinçten olduk. Bütün ceremeyi, zararı ve ziyanını kendimize fatura etmek için dâhiyane uygulanan dış politika. Bizi “Guines Rekorlar” kitabına yazdırdı. Ankara, dış siyasette uçmaya çakışırken, burnunun üzerine yere çakıldı.

Kanamaya Devam Eden Yara: Uludere olayı ile ilgili iki yıldan fazla bir zaman geçti. Failleri ile ilgili somut bir gelişme yok. Bir çaba, gayret var ancak olayı zamana yayarak sumen altı etmek için. Olayla ilgili yapılan her etkinlik ve eylem jet hızıyla yargı üzerinden iktidarın hışmına uğruyor. 

Hukuk, adaletin emrinde  değil gücün emriyle hareket ediyor.

Yok Edilen Asımlar: Ceza evlerinde çocukların, gençlerin ve hasta mahkûmların durumunda değişen bir şey yok. Ağır hastalıklardan ölen ve ölümü bekleyen mahkûmlar. Taciz ve tecavüze uğrayan çocuklarımız ve gençlerimizi dramı orta yerde duruyor. Gün olmuyor ki bir cezaevinden bu olaylarla ilgili gazetelerde haber çıkmasın. En son, İzmir’de bulunan Aliağa Şakran Çocuk Cezaevi’nde çocukların tecavüze uğradı. 

İHD Mersin Şubesi'nde Çağdaş Hukukçular Derneği, Türk Tabipler Odası, İHD Mersin Şubesi ve Çakıl Derneği tarafından bununla ilgili ortak basın açıklaması yapıldı. 

Herkes duyuyor. Adalet bakanlığının duymaya niyeti yok. Duyabilmeleri için neyi beklediklerini   merak ediyorum.

Samimiyet: Önceki Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay, Taksim’deki gece yarısı yıkım operasyonu için Twit atmış. ”Fethin yıldönümünde İstanbul’da AVM yapmak için 75 yıllık ağaçları kesmeye kalkanlar, ne Fatih Sultan’ı anlamaktır ne de Yaratanın emridir.” dedi.

Fatih Sultan ne demişti? ”Bir ağaç kesenin kafasını koparırım. Başvekil, bu sözü duymamış olamaz. 

Hırsızlığa ve baskına gider gibi sabaha karşı  asırlık ağaçları yerinden, yurdundan ettiler.

Sayın Günay'ın Kültür Bakanlığından ayrıldığından beri  gündemdeki konularla ilgili twitlerine şahit oluyoruz. Nafile. Keşke bakanlık koltuğunda otururken, kabinedeyken bunları söyleseydi. Kamuoyunda farkındalık oluşturmak için daha anlamlı olurdu. Bugün söylemiş, kimin umurunda ki.

Hızla içinden geçirildiğimiz dayatmacı ortamda yıpranan ruhlarımızın, kabineden duygu ve düşüncelerimize tercüman olacak birisinin vicdanına ve aklına öyle ihtiyacımız var ki..

Ucubenin Kimliği: Gökdelenlerin İstanbul siluetini bozmasından mustarip. Gökdeleni tıraşlamamış diye, bilmem hangi iş adamına küsmüşmüş. Ama, AVM lerden, Haliç’e yapılan yeni ucube köprüden, şehrin sembollerinden Emek sinemasının yıkılmasından, metro çalışmalarında ortaya çıkan tarihi mirasların üstünü betonla örtmekten dolayı mustarip değil.

Son Söz: Tarih dediğin, ne ki. İstediğin gibi eğip bükebilirsin. Zor değil ki. Coğrafya, fizik, kimya, edebiyat, biyoloji bilimini de yeniden yazdırabilirsin. Onların elini tutan var mı?

Ancak gerçekler, filizlenecek bir yerleri mutlaka bulur.

 

salihyazar@gmail.com