salihyazar @ ybhaber.com

Dezenformasyon; bilgiyi çarpıtma, tahrif etme ve yanlış bilgilendirme anlamlarına gelmektedir. Yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgidir. Latincesi desinformation'dır. Dilimize “kasten yanlış haber yayarak gerilim yaratma yöntemi, tahrikçilik” anlamlarında Fransızcadan girmiştir. Hasmı rencide etmeyi, aşağılayıp küçük düşürmeyi amaçlayan karşı propaganda ile benzerlik taşır. Sahte belge, el yazısı, fotomontaj ve montaj filmler ile fabrikasyon istihbarat ve dedikoduların duyurulması gibi yöntemleri bulunur. Sosyal alanda bireyleri ve toplumları yönlendirmek amacıyla, yanlış bilgi ve haber vermek için kullanılan en önemli kullanılan araçlarından biridir.

DÜNYADA YAŞANMIŞ ÖRNEKLER:“ABD'nin Doğu Blok’una sızdırdığı yalan haberler, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan gibi ülkelere soktuğu milyonlarca bildiri, poster ve kitap hâlâ hafızalarda.”

“ABD 'dezenformasyon'un en 'görkemli' örneğini Körfez Savaşı öncesi sergiliyor. 1990'da başkanı George Bush, ABD Kongresi'nde 15 yaşındaki bir Kuveytli kızı konuşturuyor. Genç kız, Kuveyt'i işgal eden Iraklı askerlerin kuvözlerdeki prematüre bebekleri nasıl çıkarıp öldürdüklerini, sonra da bu kuvözleri Bağdat'a götürdüklerini anlatıyor. Bu dehşet verici hikâyenin Bush'un harekâta onay almasında etkili olduğu biliniyor. Sonradan bu kızın Kuveyt'in kiraladığı Amerikalı bir halkla ilişkiler şirketi tarafından bulunduğu, Kuveytli bir diplomatın kızı olduğu ve hikâyesinin de yalandan ibaret olduğu ortaya çıkıyor.”

“Tanıtımı bugün yapılan ''Kahhir 313'' savaş uçağı, İran'ın ürettiği üçüncü model yerli uçak olarak kabul ediliyor. İran, ilk yerli uçağı ''Azerehş''in ardından ''Saige'' adlı savaş uçağının seri üretimini başlatmıştı. Aslında böyle bir uçağın olmadığı, fotoshop olduğu dilden dile dolaşmaya başladı.(02.02.2013)”

“Irak Cumhurbaşkanlığı sekreterliği sunulan 18 Eylül 2001 tarihli bir istihbarat raporunda, Fransa'nın başkenti Paris'te "Suriye muhalefeti toplantısına ev sahipliği yapan Bernard Heny Levi'nin daha önce Müslümanlar arasında Şii-Sünni çatışması çıkarmak için "İslamcı" görünümlü yapay örgütlerin kuruluşunda nasıl yer aldığı ortaya konuluyor.”

ÜLKEMİZDEKİ ÖRNEKLER:Son Devrin Din Mazlumları, Necip Fazıl Kısakürek'in ilk baskısı 1969 yılında Büyük Doğu Yayınları tarafından yayınlanan yakın tarih araştırma kitabında dönemlerinde dezenformasyolar sonucu ülkemizde yaşanılan/yaşatılan trajedileri anlatıyor. Kitapta yer alan olaylardan bir kaç tanesi;

İSKİLİPLİ ATIF HOCA(4 ŞUBAT 1926): Cumhuriyet döneminin ilk fikir suçlusu İskilipli Atıf Hoca’dır. Şapka Kanunundan 2 yıl önce yazdığı "Frenk Mukallitliği ve Şapka Risalesi” adlı kitabı yüzünden hayatından olmuştur.

Daha önce resmi makamlardan izin alınarak yayınlanan bir kitap yüzünden, üstelik Şapka Kanunun yayınlanmasından sonra Trabzon'da yargılanıp beraat etmişken, ikinci kez yargılanıp hiçbir sebep gösterilmeksizin idam edilmiştir. Karar 2 Şubatta verilir. İnfaz bir gün sonra, 3 Şubatı 4 Şubata bağlayan gece gerçekleştirilir.

MENEMEN OLAYI: 23 Aralık 1930 günü Menemen’de Yedek Asteğmen Kubilay Bey’in şehit edilmesi olayı ile ilgili olarak 105 sanıktan 37’sini ölüm cezasına çarptırdı. Meclis, bunlardan 28’inin ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar verdi.

NAZIM HİKMETOLAYI: Nazım Hikmet RAN 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde kaldı. Bu süre içeresinde açlık grevine başlayan ve sağlığı iyice bozulan Nazım Hikmet 14 Mayıs 1950’de Demokrat Partinin iktidarı ezici bir çoğunlukla kazanmasıyla birlikte umutlanan dostlarının tavsiyeleri üzerine, açlık grevine son verdi. Uzun ve zorlu çabalardan sonra çıkan af yasasından yararlanarak 13 yıl 5 ay sonra özgürlüğüne kavuştuğu ve artık serbest olduğu 15 Temmuz 1950'de, Cerrahpaşa Hastanesi'nde, kendisine avukatlarınca bildirildi.

17 Haziran 1951 sabahı, askerlik işini düzeltmek amacıyla Ankara'ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan Nâzım Hikmet'in 20 Haziran 1951'de Romanya'ya vardığı Bükreş Radyosu'ndan öğrenildi.

Resmi Gazete ‘de yayımlanan 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararında ''Pasaportsuz olarak İstanbul'dan Romanya'ya kaçan ve oradan da Moskova'ya giderek havaalanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye'nin hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek, Komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatıyla Sovyet Hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nazım Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği, mülahaza edildiğinden Türk Vatandaşlığından çıkarılması Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır'' denildi.

MENDERES, ZORLU VE POLATKAN’IN İDAMLARI: Türkiye’nin tarihinde, on yıl boyunca başbakanlık yapmış olan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın 16 ve 17 Eylül 1961’de idamları da yer alıyor. Öncesinde süren uzun dezenformasyom hazırlıkları sonucu uydurma bilgi ve belgelerle idama giden yolu hazırladılar.

ERDAL EREN VE DENİZ GEZMİŞ’İN İDAMI:6 Mayıs 1972’de ise sol görüşlü üç genç, Türk Halk Kurtuluş Ordusu üyesi Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. Uydurulan şehir efsaneleri sonucu Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamları semboliktir. Onların üzerinden halka gözdağı verilmek istenmişti.

Türkiye tarihinde en tartışılan idam cezası infazlarından bir diğeri ise, Erdal Eren’in idamıydı. Eren, kendisine isnat edilen suçu işlediği tarihte resmi kayıtlara göre, 18 yaşını 7 ay 23 gün geçmişti. Yargı aşamasında, avukatı, sanığın yaşının suç işleme tarihinde 18 yaşından küçük olduğu ve bu nedenle kemik grafiği alınması isteminde bulundu. Eren’in babası da, oğlunun nüfusta büyük gösterildiğini ifade etti. Ama yine de eren, 13 Aralık 1980 tarihinde Ankara’da idam edildi.

Tarihimiz dezenformasyonlar sonucu hayatları çalınmış mazlum ve masumların utançlarıyla doludur. Kimler yok ki; Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Şeyh Sait, Kazım Karabekir, Mustafa Suphi, Sabahattin Ali, Saidi Nursi, Ruhi Su ve som kurban Ahmet Kaya.

Umarım  bir gün gadre uğrayan ne kadar mazlum masum insan varsa oturulur, hesaplaşılır ve özür dilenir.

Fıkralarımıza dahi dezenformasyon(bilgi çarpıtma) konu olmuştur.

Adam trafikte "alçaktan uçarak" giderken polise yakalanır... Kenara çeker arabadan iner:
- Buyurun Memur Bey
- Beyefendi aşırı hız yaptığınız için sizi durdurmak zorundayım, ehliyetiniz lütfen?
- Ehliyetim yok, son yaptığım kazada ehliyetime el koydular, memur bey.
- Peki aracınızın ruhsatını görebilir miyim?
- Araba benim değil memur bey, çaldım ben bu arabayı
- Anlamadım nasıl yani, siz bu arabayı çaldınız öyle mi???
- Evet memur bey, aa durun bi dakika torpido gözünde ruhsat olacaktı, silahımı oraya koyarken ruhsat gibi bir şeyi gördüm galiba....
Polis iyice şaşırır: - Torpido gözünde silah mı var? 
- Evet memur bey, bu arabanın sahibi kadını vurduktan sonra cesedi bagaja koydum silahı da torpido gözüne koydum...
- Bir de bagajda ceset mi var?
- Evet memur bey.......
Trafik polisi bunu duyar duymaz amirini arar, arabanın etrafı bir anda polislerle dolar ve adamı sorguya alırlar.

Ekipler amiri adamın ehliyetini ister, adam ehliyetini çıkarır ki ehliyet geçerli, temiz, hiçbir anormallik yok.. Bunun üzerine adamın ruhsatını ister, adam çıkartır ruhsatı da verir, ekipler amiri yine bakar ki araba adama ait. Derken adamdan torpido gözünü açmasını ister, adam açınca ortaya çıkar ki orada da silah falan yok. Ekipler amiri bir de bagaja bakmak ister adam bagajı açar orada da ne ceset ne başka bir şey var. Bunun üzerine ekipler amiri "çok garip" der. "Sizi durduran memurun anlattığına göre bu arabanın bir kadına ait olduğunu söylemişsiniz, kadını öldürüp cesedi bagaja, silahı da torpido gözüne koymuşsunuz..."
Adam güler: İnanamıyorum şimdi benim için "aşırı hızlı gidiyordu" da demiştir.

Devletiyle, yandaş medyasıyla sürdürülen dezenformasyonun getirdiği yer yoksulluk, yolsuzluk ve yalnızlık oldu. Nerede ne diyeceğini kestiremediğimiz bir başbakanın insanlar üzerindeki etkilerini hesaplamadan yaşayamazsınız. Bunca badire ve tecrübe ortadayken dezenformasyonlar bitmiş midir? Kesinlikle hayır! Filler dezenformasyona, çimler kurban olmaya devam ediyor. Normalleşme hep başka bir bahara kalıyor.

salihyazar@gmail.com