salihyazar @ ybhaber.com

KADIN İMAM  OLUR, MÜEZZİN OLUR, DEVLET BAŞKANI DA

Kuran kadınların hiçbir göreve talip olmasını engellemez.

Kadın cumhurbaşkanı da, halife de, kadı da, yargıç da, imam da, müezzin de olabilir. Çünkü Kuran’da yasaklanmayan her şey serbesttir. Serbestlik asıl olan, yasak ise istisnadır.

Yasak için vahye yani Kuran ayetine ihtiyaç vardır. Böyle bir yasak olmadığına göre kadın topluma namaz kıldırıp imam da olur, tüm milleti yönetecek cumhurbaşkanı veya başbakan da olur…

Gerek Müslüman memleketlerde, gerek diğer ülkelerde kadınların neden devlet yönetiminde ikinci sırada kaldığı tartışılması uzun bir konudur. Fakat şurası açıktır ki Kuran’ın anlattığı dinde buna hiçbir engel yoktur.

“Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz.” Hanbel, Müsned 5; Tirmizi, Fiten 75; Nesai, Kudat 8; Buhari, Fiten 18

Birçok hadis kitabına girmiş yukarıdaki uydurma, Kuran’ın getirmediği hükümleri kadın aleyhine uyduran gelenekçiler tarafından dinimizin içine sokulmuştur.

Tahminimiz odur ki, bu uydurma, Hz. Ayşe’nin Cemel” olayında orduya kumanda etmesi üzerine karşı tarafta yer alanların uydurduğu siyasi kaygıdan kaynaklanmış bir uydurmadır. Bunu gören Süleyman Ateş şu açıklamayı yapar:

“Şimdi bu hadiste taşlanan Hz. Ayşe’dir. Peygamber Aleyhi Selam gerçekten öyle söylemiş olsaydı, Hz. Ayşe’nin Cemel olayına katılmaması, Talha ve Zübeyr’in de onu başlarına geçirmemeleri gerekirdi. Kuran’a ters, olaylara aykırı olan bu hadisin doğruluğu şüphelidir. Diğer sahabelerin bilmediği ve uygulamadığı bir hadis, nasıl din hükmü olur?” (Süleyman Ateş, Kuran Tefsiri, 6/399-400)

Siyasi kaygılarla bu tip hadisler uydurup Allah’ın dinine kendi görüşlerini katanlar, Kuran’ın Saba melikesini tarifini de göz ardı ederler.

Neml suresi 22. ve 44. ayetler arasında Saba kavminden ve onlara hükmeden kraliçelerinden bahsedilir. Ayetlerin açıklamalarında Saba melikesinin zekâsını, topluma doğruyu buldurmadaki becerisini, kavmini tehlikeye atmayışını, tedbirli yaklaşımlarını görürüz. Kadınların yönetici olamayacağına, kadınlara muhalefetin iyi olduğuna dair yüzlerce gelenekçi hüküm ve uydurmaya karşın Kuran’da bu manada tek bir ifadeye dahi rastlanmaz.

“Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresi’ni öğretin.” İbnü’l Cevzi, Mevzuat 2

Günümüzde geleneksel Ehli Sünnet yaklaşımı benimseyenlerin büyük bir çoğunluğu, kızlarının iyi eğitim almasını arzu etmekte, başörtülü kızların okutulmaması gibi zulümlere karşı direnmekte, bu yaklaşımlara haklı olarak tepki göstermektedirler. Bu elbette sevindirici bir gelişmedir.

Fakat Ehli Sünnet adına yukarıda alıntıladığımız tipteki hadislerin uydurulduğu ve Kuran dışı İslam zihniyetine bu yaklaşımların içkin olduğu da unutulmamalıdır.(Afganistan ve benzeri ülkelerde kızların,kadınların uğradığı baskılar ve gerçekleşen ölümler gibi..)

Kuran’ın anlattığı din ile uydurmaların anlattığı din arasında ayrımı gereği gibi yapmadan, tutarlı bir şekilde, kadınların önüne “din” adına çıkarılmış engeller kaldırılamaz.

Dindarları kamusal alandan dışlamaya çalışan kişilerle mücadele gerekli olsa da; bizce, bu “dış” etkilerle mücadeleden daha önemlisi İslam’ın içine sokulmuş uydurmalarla yapılacak “iç” mücadeledir. Bu “iç” mücadelede, Kuran’ın karşısına “din” adına dikilenler vardır; fakat bu “din” diye nitelenenin önemli bir bölümü uydurma hadisler, önemli bir bölümü ise geleneklerden oluşmaktadır.

AĞZINDA ÇAKIL TAŞIYLA KONUŞMA

 Bırakın kadın erkek Müslümanların arkadaşlık etmesini, haremlik selamlıkla, kadınlar erkeklerden tamamen soyutlanmış ve kendi aralarında konuşan kadınların sesinin bile erkekler tarafından duyulmaması gerektiği söylenmiştir. Bu arada çok zaruret olursa, kadının ağzına çakıl taşı alıp sesi tanınmadan erkeklere -o da zaruret miktarı- bir şeyler söyleyebileceği izahını yapanlar da olmuştur.

Camiye gitmesi, tek başına hacca gitmesi, erkeklerle konuşması engellenen kadının, aybaşı olduğu zamanlarda namaz kılamayacağı, Kuran okuyamayacağı, oruç tutamayacağı izahlarıyla da bu ibadetleri engellenir.

Oysa Allah, Kuran’da, sadece, aybaşı olan kadınla cinsel ilişkiye girilmemesini belirtmiştir. Eğer Allah, aybaşılı kadının namaz kılmasını, Kuran okuyup, oruç tutmasını istemeseydi hiç şüphesiz bunları da bildirirdi. Fakat aybaşılı kadını pis gören yaklaşım, İsrailiyat kökenli uydurmalar aracılığıyla- Kuran’a aykırı bu uygulamayı da dinimize sokmuştur.

Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki: “O bir sıkıntıdır. Aybaşı halinde kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın.” Bakara Suresi 222

 Kuran her türlü detayı verirken, Kuran’da olmayan zorlukları dine sokarak ilaveler yapanlar, kadınların namaz kılmalarını, oruç tutmalarını Kuran okumalarını aybaşı durumunda engelledikleri gibi kadın-erkek ayrımı yapılmadan farz kılınan Cuma namazına gitmelerini de engelleyerek, dini uygulamalarda eksiltmeler de yapmışlardır.

Ancak Kuran’ın dininde ilave gibi eksiltme de hoş karşılanamaz. Kadın bu kadar kötülendikten sonra hiçbir fikrine değer verilmeyen bir varlığa çevrilmiş ve “Kadınlara itaat eden helak olur” şeklinde Kuran’dan onay alamayacak uydurma hadisler, Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmış olan Peygamberimize atfen uydurulmuştur.

 “Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir.” Kadınlara Dîni Bilgiler; Suyuti, Lealil Masnua 2; İbn Arrak, Tenzihüş Şeria 2

 “Kim ki karısına itaat ederse Allah onu yüzüstü Cehenneme atar. İbn Arrak 2

KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR

 Bakın Gazali, kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve halkı nasıl bilgilendiriyor:

"Kadının sıfatları şunlardır:1- Giyim kuşam hevesinden maymun.2- Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.3- Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.4- Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.5- Evden eşya sattığından fare.6- Erkeklere hile kurduğundan tilki.7- Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur." İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin

Bu izahlardan sonra en makbul kadının koyun cinsi olduğu açıklanır.

Her türlü özgürlüğü elinden alınan kadının, Allah’ın farz kıldığı hacca bile tek başına gitme özgürlüğü yoktur. Kadının 90 km’den uzağa yanında mahrem biri olmadan (baba, amca, dayı, kardeş, koca gibi) gitmesi haram ilan edilir. Bu yüzden kadınlar, mahremlerinden birini ikna edemezse, bu farzı bile yapamaz konuma gelirler.

Oysa Allah haccı erkek-kadın ayrımı yapmadan ve böyle bir şart belirtmeden farz kılmıştır. Kadının camiye gidip namaz kılması da, camiye gitmek için kadınların evden çıkması gerektiği için engellenmeye çalışılmış ve bununla ilgili de hadisler uydurulmuştur. Bu hadislere göre kadının evde namaz kılması camide kılmasından daha sevaptır, hatta evde bile yatak odasında kılması oturma odasında kılmasından daha sevaptır.

 “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.” Tevbe Suresi 71

Ayetten de anlayacağımız gibi Allah, iman eden erkek ve kadınların; cins, mahrem, namahrem ayrımı yapmadan dost olmalarını istiyor.

Peki, camiye gitmek için bile evden çıkması, hatta birazdan göreceğimiz izahlara göre erkeklerle konuşması bile engellenen kadın bu dostluğu ne zaman ve nasıl kuracaktır?

Hayat sahnesinde yan yana faaliyetin, yardımlaşmanın ve beraber hizmetin insan neslinin yarısı olan kadının dışlanması ve diğer yarısı olan erkeklerle irtibat ve dayanışmasının kesilmesiyle sağlanması mümkün müdür?

Aynı ayetin devamında bu dostluğu sağlayanların Allah’ın rahmetini kazanacağı söylenir. Eğer bugün Müslüman olduğunu iddia eden toplumlardan rahmet kesilmişse, kanaatimizce, birçok sebebinden biri de bu ayetin gereklerinin yerine getirilmemesidir.

“Hanefiler’den bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler.” Fıkhus Siyre

 “Bir hadis şöyledir: Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız.” İbni Kesir 4/355

salihyazar@gmail.com