salihyazar @ ybhaber.com

“Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen,

Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen..,

Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,

Ve karasabana koşulan kadınlar, bizim kadınlarımız.” N.H.Ran

Kadınlar, kadınlarımız. Toplum temel dinamiklerinin baş mimarı, ustası, karımız, kızımız ve en önemlisi ilk öğretmenimiz... “annemiz”..

Bedeninden dünyaya geldiğimiz. Kucağından ilk kez dünyaya baktığımız. Kadının üzerimizde bıraktığı tesirleri hafızamızın bir yerlerinde mutlaka taşırız.

Gelişmiş ülkeler, yaşadıkları acı tecrübelerden sonra toplumlarını sağlıklı yetişmiş kadın bireylerin katkılarıyla ayakta tutmuş ve onarmışlardır.

Kadın hareketlerinin ilk ortaya çıkışı, kadını dışlayan kamusal düzenlemelere karşı 18.y.y. olmuştur.

Hareketlerin temel talebi, kadının erkek egemenli kamusal yaşamda yer almak istemesiydi. Kadının siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamda yer almak istemesi, kadın hareketlerini üç aşamada geliştirmiştir. Ekonomik, sosyal hayat ve her alanda erkeklerin düzeyine çıkmak.

İkinci dünya savaşında yerle bir olan Almanya’yı ayağa kaldıran yetişmiş kadınlardır.

Zengin, kalkınmış Finlandiya kadın nüfusunun fazla olduğu bir ülkedir.

Savaş, kan, gözyaşı ve her çeşit trajedinin yaşandığı coğrafyalarda kadını, doğurmaktan başka hayatın hiçbir yerinde bulamazsınız.

Cumhuriyetle birlikte  birtakım haklar kadınlara sağlanmaya çalışılmış olsa da kadınlar  geri püskürtülerek her açıdan geriye düşmüştür.

Hizmet sektöründe kadınlarımıza yer verilirken, idari alanlarda görevlendirme kadınlarımızdan esirgenmiştir. Erkek idare ediyor, kadın hizmet ediyor.

Her alanda sorgulamadan biat eden insan yığınlarına dönüşmemizin en önemli nedeni kadınlarımızın hayatımızdaki yerlerinden kaynaklanmaktadır. Kadınların varlığı, toplumda eşya olmaktan öte bir anlam ifade edemedi.

Kadınlara uygulanan şiddetin, öldürmelerin basında sıradanlaşması, iyi yetişmemiş kadınların yetiştirdiği insanların neticesidir.

Son semavi din İslam,diğer semavi dinler gibi kadınlara pozitif ayrımcılık yapar.Kadın demek olan Nisa  suresinin tamamına yakını kadınlarla ilgili meseleleri etraflıca anlatır. Garip olan, dinin mesajlarından sorumlu dindarların, Allah’ın birinci ağızdan mesajlarını anlamak istememesidir.

Örfi ve bidat olan pederşahi alışkanlıklarından vazgeçmek istememesinden dolayı anlamak istemiyor erk ve erkekler.

Aynı kavşakta yaşadığımız, kendini tekrarlayan  dramatik olaylardan, acılardan ve yaşamdan kaçışın ve kurtuluşun öncelikli çaresi kadınlarımızın içinde yer aldığı yepyeni  toplumsal kurguyu oluşturmamız lazım. Mevcut durum çok fazla sürdürülebilir değildir.

“Kadınları yalnız güzellikleriyle görenler, onlara güzellik kaynağı derler. Doğru düşünenler ise aylarca sıkıntıya, tehlikeye katlanarak neslin çoğalmasına hizmet ettiklerinden, hayat kaynağı adını verirler. Dünyaya getirdikleri çocukları sevgiyle büyütüp adam ettiklerinden eğitim kaynağı, onlara en evvel Allah'ı ve kulluğu tanıttıklarından din kaynağı, her türlü sıkıntıya ve kedere dayandıklarından sabır kaynağı, dertlilere hastalara yardıma koştuklarından merhamet ve ümit kaynağı demişlerdir.” Bernard de Saint Pierre(Fransız Botanikçi-Yazar)

salihyazar@gmail.com

www.ybhaber.com