salihyazar @ ybhaber.com

Sokaklara çıkan gençler, A.K.P. 2002 yılında iktidara geldiğinde ortalama 10 yaşında olan çocuklardı. Şimdi hepsi genç. Gençler 21.yüzyılın insanları. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin kendilerini kontrol etmesinden haz etmeyen genç kuşaklardır. 

 Büyüklere düşen görev, onları derdest etmek değil, yaşadıkları anti demokratik şartlara rağmen başarabildikleri her şey onları kutlamaktır. Hissemize düşen dersleri almaktır.

Taksim olaylarını nasıl görmeli ve okumalıyız?Taksim gezi parkında her kesimden bir araya gelen insanlar, başlatılan “barış” sürecine hazır olduklarını göstermiş oldu. Esasında hazırlıksız olan, hiçbir önerisi, planı ve alt yapısı olmayan iktidardı. Her şeye ve herkese nasıl düz baktığı ortaya çıktı. Bu anlamda önceki iktidarlardan farklı değildi.

Ankaralılaşan iktidar, kulaklarını halka tıkadı, sırtını döndü. Yaptığı işlerde, aldığı kararlarda niceliksel davrandı. Niteliksel karar alma sorumluluğunu yok saydı ve görmezlikten geldi. Demokrasiden çoğulculuğu değil, üçüncü dünya ülke demokrasisi çoğunluğu anladı.

Niceliksel demokrasi anlayışı barış sürecinin istenilen hızda gitmesinin önünde en büyük engel. Barış sürecini kalıcı hale getirecek yeni anayasaya giden yol temizlikleri  yapılmış değil: Terörle mücadele Yasası, Türk Ceza Kanunu, Siyasi Partiler Yasası yerinde duruyor.

Laik devletlerde olmaması gereken kurumlar yerinde duruyor. Sünni anlayışla idare edilen, vergilerimizle ayakta tutulan Diyanet İşleri Başkanlığı hala lağvedilmedi.

Gezi parkı olayları: Batıda yaşayanlara, yıllarca devletin şiddetine ve gadrine uğramış Kürtlerle empati yapma fırsatı verdi. İlk defa Kürt meselesinin barış sürecinden dolayı ikinci planda olduğu dönemde yaşanan bu olay, devletin herkese nasıl baktığını görebilmesini sağladı. Önemli bir kıyas tecrübesi ve  yaşanmışlık olacak toplum için. Toplumun her kesimi doğru sonuçlar çıkarabilirse, barış süreci daha hızlı gelişecek ve mutlu sona gidilecektir. Taksimde kenetlenen kitlelerin oluşturduğu kardeşlik ruhu tüm ülkeye yayılacaktır. Başarı her şeye rağmen  barışmayı başarabilmiş halkların zaferi olacaktır.

Ahmet Türk geçenlerde devletin herkese nasıl baktığını anlatan, ironik  bir açıklama yaptı. ”Daha önce TOMA(Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) batıdan Diyarbakır’a gelirdi, şimdi Diyarbakır’dan batıya gitmektedir.” dedi. 

Yıllardır Sivas’ın batısında yaşayanların, Kürtlere yapılanlara karşı kayıtsız kalması kolaycı yaklaşımdı. Esas meselenin demokrasi olduğu anlaşılamadı.

Gezi olayından ders almamışa benziyor hükümet. Son gelen açıklamalar bunu gösteriyor. Yalçın Akdoğan “Başbakanı kimseye yedirtmeyiz.” demiş. Kimsenin böyle bir niyeti yok. Ama yenilirse de bunun sorumlusu başta Akdoğan olmak üzere yanı başındaki akıl daneleri olacak. 

Onu(başbakan) halkın iradesi seçti. Halkın iradesine rağmen gergefli işler  devam ederse, yeni tecelli edecek halk iradesi hükümeti bilinmeyenlerin diyarına yolcu edecektir.

“Vur de ölelim, öl de ölelim.” sloganını atan partililere verdiği cevaptan dolayı Devlet Bahçeli’nin açıklaması ile başbakanın ”Bizim tabanımız olan %50 evlerde zor tutuyorum.” açıklaması eşdeğerdir. İki farklı durumu nasıl açıklayacağız. Ne yapacağı, söyleyeceği kestirilemeyen  ruh hali  toplumu geriyor ve korkutuyor.

İktidar, barış sürecinde tarihi sorumluluk alan B.D.P. bakışında da değişen bir şey yok. ”Bildiğim bildik, çaldığım düdük.” demeye devam ediyor.İşlerine gelince çark etmekten sıkılmıyor. 2014 Başbakanı cumhurbaşkanlığına taşıma isteyen A.K.P. bunun için, anayasa değişikliğine ilişkin referandum ile yerel seçimlerin aynı tarihte yapılmasını istiyor. Bunun için B.D.P.nin desteği lazım. Yeni anayasayı yapmak için B.D.P. ile tabanımı ikna edemem diyerek işbirliğine yanaşmayan A.K.P. söz konusu kendi çıkarları olunca B.D.P. ile işbirliği yapmayı makul buluyor. Tabanının tepkilerini umursamıyor. Şark kurnazlığı ve ikiyüzlülüğü. Daha ne diyeyim.

Hükümetin oluşturduğu araştırma komisyonlarından (Uludere, Barış, yolsuzluk bir şey çıkmayacak. Hiç birinden somut bir şey çıkmıyor. Komisyonlar araştırmadan ziyade aklama komisyonları gibi.

Sokaklara dökülen insanlar bugüne kadar tüm bu yaşananları doğru okudu. Uzun zamandır gergin. Bir kıvılcım bekledi.Taksim Gezi Parkı meselesi bardağı taşıran son damla oldu. Dizginlenemeyen tepkiler faş etti. Görmek istemeyen gözlere.

Asıl olan millet, halktır. İktidar milletin vekilidir. Gazete köşelerinde mürekkep yalamışların başbakana yalvaran bir üslupla seslenmesi, halk, millet sevgisinden değildir. Şarampole yuvarlanmaya başlayan arabanın sürücüsüne duyulan sevginin tezahürüdür. Halka ve millete duyulan sevgi bu şekilde değildir. Yakarmaların nedeni özel tasaları.

İnsanların istediği, iradelerine sarsılmaz saygı duyulmasıdır. Kendi hayatları ile ilgili her kararın içinde olmak istiyor.

Arkaik siyaset yöntemleriyle idare edilmek istemiyor. Aklın yüzyılı olan 21.yüzyılda akıllarıyla alay edilmesini istemiyor. Hiç kimse tarafından terbiye edilme, yola getirilme ve bir takım kalıpların içine sokulmak istemiyor.

Teknoloji ile kocaman modern bir köye dönüşen dünyada sınırları kaldırmak istiyor. Yerel motiflerle soslanmış dini, ahlaki ve milli değer satıcılığına maruz kalmak istemiyor.

Çeşitli ihtiyaçlarını kendileri rahatlıkla bulabileceklerinin anlaşılmasını istiyor.

İmkânlara sahip gençlerin bizim aklımıza değil, biz kocamışların onların aklına ihtiyacı vardır.

Onlar bizim göremeyeceğimiz geleceğin Türkiye’sinde yaşayacaklar.

salihyazar@gmail.com