deniz-ozd36 @ hotmail.com

Kur’an-ı Kerim’de, “Şeytan çarpan kişiler nasıl kalkarsa öyle kalkarlar”. diye anlatılan bir grup vardır.

Allah (cc) kullarından, faiz yiyen, faiz alan, faizle muamele gören, faize rıza gösteren  insanlarıböyle vasıflandırıyor. (Faiz, Seyyid Kutup)

“Faiz yiyen kimseler, kendisine şeytan çarpmış olanlar nasıl kalkarlarsa öyle kalkarlar. Bu, onların; “Alış-veriş de aynen faiz gibidir.” demelerindendir. Halbuki Allah, alış verişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de faiz yemekten sakınırsa daha önceden aldığı faizi ona bağışlanır, geri alınmaz. Ve bundan sonra onun işi (affı) Allah’a aittir. Kim de, haram olan faizi helal diye yemeğe kalkarsa, işte onlar cehennemliktirler, onlar ateşte ebedi kalacaklardır. Allah Teala faizle geleni mahveder ve sadakaları verilen malı artırır. Ve Allah, ısrarla haram yiyen kafirle çok günah işleyenleri sevmez. İman edenler, salih amel  işleyenler, namazlarını dosdoğru  kılanlar, zekatlarını tastamam verenler… İşte onların mükafatları Rablerin katındadır. Onlar için  hiçbir  korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de… Ey iman edenler, şayet iman etmişseniz, faizden artakalanı terk edin.  Böyle yapmazsanız bunun Allah’a  ve peygambere karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Şayet tövbe  ederseniz ana malınız sizindir. Ne haksızlık  yapmış, ne de haksızlığa uğramış olurusunuz. Borçlu darda ise,  rahatlayıncaya kadar beklenilmelidir. Bununla  beraber eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. Öyle bir günden sakınınız ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra   herkese kazandığı tamamıyla ödenecektir. Onlara haksızlık da edilmeyecektir.”(Bakara,  275-281)

Dünyayı vaz geçilmez kılan  modern hayat gözlerimize perde çekip lüks hayat uğruna ve modern hayatın sunduğu hayat şartlarını hiç düşünmeden kabul ediyoruz. İhtiyaç  ile alakası olmayıp sadece lüks hayat yaşamak için ateşten çember olan banka ve finans  kapılarını çalmaktayız. Banka görevlileri  tam aradığı müşteri tiplerini en ince ayrıntısına araştırıp gerekli yardımı yapmak için resmen cebir kullanmaktadır. Vadeli verdikleri parayı fazlasında çok geri alıp, buna da sokak dili ile tefeci denmektedir. Malın verdiği ihtişamın karşısında büyülenen biz Müslümanlar faiz karşılılığı ile geri ödemek şartıyla alırken ahireti hesaba katmadan alınan parayı, arabayı, evin sefasını sürmeye çalışıyoruz. Ailenin  bereketi, huzuru ve en önemlisi kulluğu kaçırdığımızın farkında bile değiliz. 

Fikir seviyesi düşen Müslümanlar  faiz ile alış verişe çok kolay bakmaktadırlar. Faiz karşılığın da alınan mal için tebrik dahi ediyoruz, sanki cami açmış gibi tebrik ediyoruz. Hayırlı bir alış veriş yapmamış ki, tebrik etmekte caiz değildir.  İslam’ın faizi yasaklayan açık ayetleri olmasına rağmen maalesef Müslümanlar bunu düşünmeden faiz ile muamele etmektedirler. Bazı toplum önderleri cemaat liderleri bu faiz müptelasına ön ayak olup bankalarda  faiz karşılığında para, ev ve araba almaktalar. Topluma örnek olması gereken toplum önderleri büyük bir vebalın altına girmektedirler. Kendi akıllarınca ayetlerin emirlerine bakmadan aksine mantık yürütmektedirler.  Müslüman güçlenmeli,  malı olması gerekir gibi İslam ile bağdaşmayan fetvalar vermekteler. Müslümanların güçlenmesi aksine kapitalizmi  güçlendirdiklerinin   farkındalar mı  acaba! Güzel yaşam uğruna, nefsin istekleri  doğrultusunda giden Müslümanlar kapitalizmin kölesi oldukların bilincindeler mi  acaba.

Paradan  önce borç makbuzun adresine geldiği bir sistemde hayır beklemek ne büyük bir acizliktir. Yardımlaşmayı bitiren sistem,  sana direk bankanın yolunu göstermektedir. İnsanların egoist ve sadece kendi çıkarlarını düşünmesinin büyük bir etkisi olan finans şirketleri, bankalar ve kapitalist çıkar ilişkileridir.  Paraları kepçe ile alan banka sahipleri  ve finans şirketleri seninle  işi  müşterisi olana kadardır. Banka müdürleri, finans şirketlerin sahipleri seni  bir yerde görse senin yüzüne dahi  bakmazlar, senin ile ilişkisi madde çıkarlar üzerinedir. 

Günümüzde banka sektörün  gelirlerini büyümesi halkın gelirlerin  azalması banka ve finans şirketlerin  büyük bir etkisi vardır ve dolasıyla kapitalizminde. Halktan aldıkları faiz oranları ve yüksek düzeyde para kazanmaları  insanları yoksullaştırıp ve piyasadaki para miktarın kendi bünyesinde  toplanmasına neden olmaktadır. Tüm insanları  kendisine bağlayan bankacılar ve finans şirketleri artık ortada olmayan hayali paralar ile iş yapmaktadırlar. Bünyelerinde topladığı dijital olan paralar  ve karşılığında mal değeri olmayan paraların piyasaya yani  halkın iş alanına geri dönmemektedir. Bu da kapitalizmin çirkefliği ve insanların cebine birer kocaman delik ve insanların kendisini  intihar etmesine, boşanmaların olmasına, aile huzurların bozulmasına   sebep olan en büyük  ticari ilişkidir bankacılık. Yani insanların katili bankalar ve dolaysıyla kapitalizmdir. Kocaman devletlere  bile hükmetmektedir bankalar.

Faizcilerin sistemi halkın emeği, alın teri, kanı, tümü olarak emeklerin karşılığı bankacıların cebine akmaktadır. Kapitalist faizcilik şirketleri sahipleri sadece mala sahip olmak ile yetinmiyor, insanların düşüncesine, aile standartlarına, baba oğul ile arasında ki ilişkiye, kızın annesi arasındaki ilişkisine  kısacası tüm sisteme yön veren insanlardır. Yeryüzündeki malların çoğu faizcilerde toplanıp, insanları köle yaptıkları insanları borçlandırarak ellerine bir şey geçmemektedir. 

Faiz ile alış veriş yapanların çoğu toplum içinde birbirlerine karşı yarış içinde olup, birbirlerine üstünlük yapmak istemektedirler. Bunların çoğu kendi arlarında  haset içerisinde olup, birbirlerini çekemiyorlar. Bu tür kimseler verilen rızka razı gelmeyip büyük işler peşinde koşmaktalar. Sonunda Allah (cc) takdir ettiği rızkı alıp köşede oturmaktalar. Kısacası faiz insanların ahlak yapısını bozup insanlığı yozlaştırmaktadır. 

Allah’ın haram kıldığı faiz ile işlerin güdüldüğü  bir toplumu huzura kavuşturmaz, o toplumun başında bela musibet eksik olmaz. Bankacılık sektörü  ailenin alın terine bakmadan bünyelerine haksız para aktararak  çoğu mazlumların kanlarını vampir gibi çekip, hayatlarını zehir etmiştir.  

Her gün şahit olmaktayız insanların nasılda İslam sistemine muhtaç olduklarını. Kapitalist yaşam  insanları para, mal uğruna hayvandan daha aşağı bir seviyeye getirdiğini, para için fuhuş karşılığında  kızını, eşini satan insanların  olduğunu her gün haberlerde görmekteyiz. Organlarından para kazanmak uğruna  küçük çocukların kaçırıldığını her gün şahit olmaktayız. Bu faiz babaların  insanları düşürdüğü en aşağılık seviyedeki durumdur. 

İslam ise insanlığa barış ve huzuru getirmiştir. Menfaat uğruna değil de, sadece Allah’ı razı etmek için borç verilir, borç ödenir. Sırası geldi mi borcunu ödeyemeyen insanın borcun  üzerine kalem  çekilir, sadece Allah razı etmek uğruna. Bunlar hepsi şeri hükümlerde mevcuttur. İslam’ın sosyal yaşam alanında menfaat çıkarları üzerine değil, iyilik ve sevgi üzerine çıkar hayatı vardır.

İslam devleti tebasına yardım etme zorunluğu olduğu gibi, yapılan yardımlar temel ihtiyaçlar dışında gelirin artırılması için yapılan yardımlarda faiz karşılığı olmayıp mahsullerini alıncaya kadar yapılan yardımlardır. Temel ihtiyaçların karşılaması için o zamanki İslam devleti akrabalar aracılığıyla  bu yardımı yapmaya yükümlüdür. 

Nitekim“Hz Ömer b. Hattab (ra) arazilerini değerlendirme ve işletmeleri için Irak’taki çiftçilere  Beytulmaldan mal vermiştir”Şeri hükme göre mahsul çıkıncaya kadar arazilerini işletmelerine imkan veren miktarda Beytulmaldan çiftçilere mal verilir. İmam  Ebu Yusuf’a göre geçimini temin etmekten aciz olan kimseye bir iş imkanı bulma imkanı sağlayacak  kadar  bir miktar mal Beytulmaldan borç olarak  verilir, yani toprağını işletmesi için verilir. Çiftçiye  Beytulmaldan ekim için borç para verildiği gibi, zaruri ihtiyaçlarını karşılamak maksadı ile muhtaç oldukları ferdi işleri yapabilmesi için muhtaç kimselere de beytülmalden borç para verilir. Ömer’in, çiftçilere borç para vermesi kendi geçimlerini sağlayacak miktarı verdi. Bu temel sebepten hareketle zengin çiftçilere üretimlerini fazlalaştırmak için bir şey verilmez. Fakir çiftçilere verilen borç, onlara kıyasen aynı durumda olan diğer iş kollarında çalışan kimselere de verilir. Nitekim ” Resul (S.A.V) geçimini sağlayabilmesi için bir adama odun toplasın diye ip ve balta vermişti”  (İslam’da iktisat nizamı, Takıyyüdin En-Nebhani) 

İslam tebasının zaruri ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. İslam devleti sınırlarında yaşayan her insan İslam devletin Halifesinden sorumludur. Halife takvalı, Allaha hesap gününde hesap verecek korkusuyla tebasının güvenliğinden, geçiminden sorumludur. Hatta birisi açlıktan hırsızlık yapsa dahi bunun hesabı da o zamanın devlet başkanına sorulur, bu vatandaş niye aç diye. O zamanın devlet başkanı olan Hz. Ömer’in örnekliğine bir göz atalım. 

 Hz. Ömer tayin ettiği memurlarından evlerinde yoksulluk içinde yaşamaya çalışan bir ailenin bilgisi gelir. Kays ve Amr bin As bu ailenin durumunu öğrenmek için Halife Ömer’den izin istediler. Adalet timsali Halife ise şöyle cevap verdi.

 -Hayır! Olmaz. Ben bizzat kendim gidip bu ailenin ihtiyaçlarına çare bulacağım. Çünkü Dicle kenarında bir koyunu kurt kapsa Allah’ın adaleti gelir ve onu benden sorar. 

Şimdiki yöneticiler elleri  vatandaşın cebinde çıkmıyor, vatandaşların  hakları ve ödediği vergiler ile yedikleri, giydikleri, bindikleri her şey halkın sahip olduğu mallardır. Onlar ise karşılığında kendi koltuklarını sağlamlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta Müslümanların dinleri ile savaşıp yapmadıkları zulüm kalmadı

Gelelim adalet timsali olan Hz. Ömer örnekliğinden yazımıza son verelim ve şöyle bir duada bulunalım:

Allah bize Halife Hz. Ömer gibi yöneticiler nasip etsin. Allahtan hakkı ile korkan, faizden uzak duran Müslümanlardan eylesin. (Amin)

Hz. Ebû Musa el-Eş’arî r.a. bir gün Beytülmalı, devlet hazinesinin muhafaza edildiği binayı süpürürken bulduğu bir dirhemi (yaklaşık üç gram gümüşü) oradan geçmekte olan Hz. Ömer’in r.a. küçük oğluna verir.

Oğlunun elindeki parayı gören Hz. Ömer r.a. parayı nerden aldığını sorar. Durumu öğrenince de Hz. Ebû Musa’yı r.a. bulur ve:

“Ey Ebû Musa! Senin nazarında (bu beldede, Medine’de) Ömer’in evinden daha düşük bir ev yok mudur? Senin maksadın nedir? (Beytülmaldan bulduğun parayı  benim oğluma vererek, çocuklarımın midesine haram düşürerek ne yapmaya çalışıyorsun?) Sen, zimmetine hak geçmeyen kimsenin kalmamasını mı istiyorsun?” diye çıkışarak oğlunun aldığı bir dirhemi iade eder.